Sadece metanet kavramının anlamının yürüyen tanımı değil; ihlâsın, takvanın, sâdâkat, fedakârlık ve adanmışlığın tezahürü olan bir şahsiyeti, İsmail Heniye’yi, Filistin de değil, İran’ın başkenti Tahran’da, 31 Temmuz 2024 tarihinde şehit ettiler. Âlemi İslâm var ise, başımız sağ olsun. En azından; vicdanı olan, insanlıktan nasibi olanların başı sağ olsun. Meseleye; Araplık-Türklük sığlığıyla bakan, ülkemde bayrakların yarıya indirilmesini, milli yas ilan edilmesini bile hazmedemeyen, Yahudi uşaklıklarını, çeşitli argümanlarla perdeleyenler, sizler de şeytanınızdan bulun. Mesele; Araplık- Türklük davası olsaydı, tüm Arapların, Heniye’nin arkasında durması gerekirdi. Her Arap, birer kova su dökse İsrail’i sel alır, her Müslüman tükürse İsrail’e, tükürük nehirlerinde boğulurlardı herhalde. Nerde, hani?
Siyonistler; İslâm beldelerine bin yıldır haçlı seferleri düzenleyen Batılıları arkalarına aldılar. Bunlar ki; Hristiyanların Peygamberi Hz. İsa’yı öldürmek istedikleri ya da öldürdükleri halde, Hz. İsa’nın muharref kitabının ümmetiyle, diyârı İslam’a kan kusturuyorlar.
Bu gerçeğe rağmen, “her suçu da İsrail’in sırtına sarıyorsunuz. Kendi beceriksizliğinizi görmüyor, Batı’yı suçluyorsunuz” diyenler elbette tamamen haksız değil. Merhum Başbakan Erbakan’a yıllar önce;
- Hocam, sürekli İsrail’den bahsediyorsunuz. Bu İsrail, dünyayı nasıl yönetecek. Tüm Yahudileri, Dünyadaki tüm ilçelere kaymakam olarak atasak, sayıları buna bile yetmez, anlamında sözler söylendiğinde;
- Siz, öyle mi zannediyorsunuz. İsrail, Dünya’yı yönetme, tahakkümü altına alma işini Amerika eliyle, Batı aracılığıyla yapacak, demişti.
Bugün ABD’deki, her dört kişiden en az birinin Evanjelik olduğu biliniyor. Günümüzde, ABD de yüz milyondan fazla evanjelist olduğunu iddia edenler de var. Hocanın da dediği gibi, Yahudiler bu işi, Hristiyan Siyonistler olarak da bilinen Evanjelik Mezhebi müntesipleri aracılığıyla başarmış oldular. Evanjelikler, İsrail’in "İncil’e göre kurulmuş olduğuna inandırılmışlar. "Hazreti İsa’nın Filistin topraklarında tekrar dünyaya geleceğine" ve sonrasında "dünyanın sonunun" geleceğine inanıyorlar. Bir yandan da Hz.İsa’nın gelişini hızlandırmak ve hatta ve de hâşâ “Tanrıyı kıyamete zorlamak için” olmadık alçaklıklar yapmaya devam ediyorlar. İşte Filistinli mazlum kardeşlerimizin soykırıma tabi tutulması da tüm dünya Müslümanlarının başlarına çeşitli belaların açılması da İsmail Heniye’nin şehit edilmesi de hep bu gayeye matuf.
“Benim çocuklarımın kanı, Filistin halkının kanından daha yüce değildir” diyen Heniye’yi, değil Filistin’de, yıllarca İsrail ile savaşıyormuş gibi rol kesen İran’ın başkenti Tahran’da, hem de devlet konuk evinde şehit ettiler. Hani şu; birkaç füze sallamak için bölgeye Amerikan önleyici kuvvetlerinin gelmesini bekleyen İran'da. Peki, İran'a ne diyelim şimdi. İran derin devleti, bu işin neresinde? Bu şehadet, İsrail ve İran'ın ortak işi mi ya da kimin ne işine yarıyor...
Yazar- Yönetmen Erem Şentürk; “İsmail Haniye, Siyonist başkent tahran da şehit oldu” diye yazdı. İnsanları böyle yazdıran nedir ki… “İslam’ın önündeki en büyük bela ne Avrupa’dır ne ABD; önce İran’dır. İran'sız bir İslam âleminin karşısında ne ABD ne Avrupa durabilir…” şeklinde tivit attıran sebep nedir acaba. İran Devleti, hafızalarda niçin bu şekilde yer tutuyor…
Haniye’nin, dirisinden fena korkuyorlardı, alçakça öldürdüler. Şimdi ise ölüsünden çok daha fena korksunlar. Çünkü karşılarında o kadar sağlam iradeli ve büyük bir imana sahip bir toplum varki, Haniye’nin şehadeti sonrasında yayımladıkları mesajdan bile bunu görmek mümkün:
“Hamas İslamî Direniş Hareketi yüce Filistin halkına, İslam âlemine, Arap halklarına ve vicdanlı tüm özgür insanlara başsağlığı diler. Hareketimizin Lideri Mücahid İsmail Heniye, İran'ın yeni seçilen Cumhurbaşkanının yemin törenine katıldıktan sonra Tahran'daki ikametinde Siyonistler tarafından gerçekleştirilen hain bir saldırı sonucunda şehid oldu.
Biz Allah'a aidiz ve O'na döneceğiz.
Bu bir cihaddır, ya zafer ya şehadet.
25 Muharrem 1446
31 Temmuz 2024 Çarşamba
Hamas İslamî Direniş Hareketi”
Peki, “İsrail, bir gece ansızın nasıl geldi?” diye sevinen çukurlar, size ne oluyor. Ah! “yerli gâvurlar” sizden çektiğimizi, kimseden çekmedik. Siz nereden türediniz, sizi kim yetiştirdi. Dedeniz hacı, amcanız müftü idi hani. ALLAH için gözünü kırpmadan şehadet şerbetini içenlerin çocukları nasıl oldu da bugün yine ALLAH dedikleri için şehit edilenlere karşı terör devletinden yana olabiliyorlar. “Ortadoğu da adam gibi iş yapan bir İsrail var” diyebiliyorlar. Bunlar nasıl bu kadar alçalabiliyor, nasıl bu şekilde ekranlarda konuşabiliyorlar. Hatta dedelerimizin “ilayı kelimetullah” hakkı için kanlarıyla suladıkları bu vatan topraklarında, ALLAH’ın emirlerine nasıl oluyor da “saçmalık” diyebilme cür’etini gösterebiliyorlar… Karınlarını, ancak öldüklerinde doyurmayı düşünen çocuklar, ölümü kurtuluş gören büyükler, bu insan müsveddelerine ne anlatır acaba…
Gıyâbî cenaze namazı kılmak ve elli-yüz kişinin katılımıyla tel’in açıklamaları yapıp, birkaç cılız slogan atmak. İşimiz bu budur, gerisi yok mudur? Üzgünüm demek yetmiyor ki... Bu terörist çeteye kim, nasıl haddini bildirecek! Oturup, sıranın bize gelmesini beklemek çözüm mü? Müslümanlar, İsrail’i kınamakta bile birleşemezken, intikamı kim alacak, nasıl alacak...
Ah! , Ah! , Ah!
Ya KAHHAR! Filistin’i, Gazze’yi, Türkistan’ı Myanmar’ı, nerde bir mazlum Müslüman hatta mazlum bir insan var ise, bunları Siyonist katillerin ve şürekâsının ve destekçilerinin eline bırakma. Sadece dua eden gereğini yapmayan biz Müslümanların insafına bile bırakma. Bizleri; kendimizi, kardeşlerimizi ve insanlığı kurtarmaya memur ve da muzaffer eyle. Yetiş Ya RAB. Seni yenecek güç yoktur…
Es-selam…