Günümüzde özel ve kamu hukuklarından bahsedilir.
Bediüzzaman da bu tasnifi kabul etmekle birlikte kamu hukukunu “hukukullah” sayar. Şer’î meselelerden bir kısmının şahıslara, bir kısmının da umuma taalluk ettiğine işaret eder.
Said Nursî, şeair meselelerini iki gruba ayırır:
1- Taabbüdî: Bu tür meseleler aklın muhakemesine bağlı değildir, Allah emr ettiği için yapılır. Uymak zorunluluğu vardır. Allah’a kul olmanın şartıdır. İlleti, emirdir: Beş vakit namaz, zekât ve oruç gibi.
2- Mâkulü’l-mânâ: Bir hikmet ve bir maslahatı var ki, o hükmün teşriine tercih edici olmuştur. Emredilmesinde faydalar veya yasaklanmasında zararlar olabilir. Faydalarını elde etmek, zararlarından korunmak için yapılmaz. Çünkü hakikî illet, Allah tarafından emredilmesi veya yasaklanmasıdır.
Hikmet ve maslahat şeâirin taabbüdî kısmını değiştiremez. Taabbüdîlik yönü tercih edilir; ona ilişilmez. Yüz bin maslahat ve fayda gelse onu değiştiremez. Öyle de, “Şeâirin faydası yalnız malûm maslahatlardır” denilmez ve öyle bilmek hatadır. Belki o maslahatlar ise, çok hikmetlerinden bir faydası olabilir: Ezan örneğinde olduğu gibi.
Ezanın meşrûiyeti şu âyetle de desteklenmiştir: “Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığınız (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah’ı anmaya koşun ve alış verişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır.” 1
Kur’ân-ı Kerîm’de ezanla ilgili yukarıdaki âyetten başka şöyle bir âyet daha geçmektedir: “Sizi ezan okuyarak namaza çağırdığınız zaman onu alay ve eğlence vesilesi yaparlar; çünkü onlar bir akılsızlar güruhudur.” (Mâide Sûresi, 58)
Bu âyet-i kerîme Yahudilerin ezan hakkında Resulullah’a itirazda bulunarak “Öyle bir şey icat ettin ki, daha önceki peygamberler zamanında görülmemiştir. Bu ne çirkin bir bağırmadır” demeleri ve ezanı alaya almaları üzerine nazil olmuştur. Bir memleketin İslâm memleketi olduğunu gösteren veya bir yerde Müslüman bir topluluğun varlığını bildiren ilk ve en önemli sembol, ezandır.
Günümüzde en çok tartışılan şeairin başında ezan gelmektedir. Bilindiği gibi ülkemizde yıllarca ezanın Türkçe tercümesi zorla okutturulmuştur.
Türkçesini okumayanlar cezalandırılmıştır.
“Ezanın hikmeti, Müslümanları namaza çağırmaktır. Şu hâlde bir tüfek atmak kâfidir” diyenlere Bediüzzaman şu sözleriyle karşılık vermektedir: “Hâlbuki o divane bilmez ki, binler maslahat-ı ezâniye içinde o bir maslahattır. Tüfek sesi o maslahatı verse, acaba nev-i beşer namına yahut o şehir ahâlisi namına, hilkat-i kâinatın netice-i uzmâsı ve nev-i beşerin netice-i hilkati olan ilân-ı tevhid ve rububiyet-i İlâhiyeye karşı izhar-ı ubudiyete vasıta olan ezanın yerini nasıl tutacak?”
Said Nursî, Şeair-i İslâmiye konusunda güzel bir tesbit yapar: “Cehennem lüzumsuz değil. Çok işler var ki, bütün kuvvetiyle “Yaşasın Cehennem” der. Cennet dahi ucuz değildir; mühim fiyat ister.” 2
Şeair-i İslâmiyye’nin en büyüklerinden biri de, işte bu, Hicret’in 1. senesinde meşrû kılınan ve “şehâdetleri dinin temeli” kabul edilen ezandır.
Dipnotlar:
1- Cuma Sûresi, 9.
2- Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, s. 674.
YaniAsya Gazetesi 23 Ocat 2022 tarihli yazısının iktibasıdır.
KÖŞE YAZILARI
Yayınlanma: 27 Temmuz 2023 - 13:27
ŞEAİR-İ İSLÂMİYEDE UBUDİYET SAKLIDIR
Günümüzde özel ve kamu hukuklarından bahsedilir
KÖŞE YAZILARI
27 Temmuz 2023 - 13:27