ÖZEL HABER: Enes Bulut / Selim Çetinkaya
Anadolu'nun kalbinde, medeniyetlerin kesişim noktasında yer alan Sivas... Selçuklu'nun zarif izlerini taşıyan, Osmanlı'nın heybetini yansıtan ve Cumhuriyet'in temellerinin atıldığı bu kadim şehir, sayısız tarihi ve doğal güzelliğiyle ziyaretçilerini adeta bir zaman yolculuğuna çıkarıyor. Peki, bu kadar zengin bir mirasa sahip olan Sivas'a gelen birisi, keşfine nereden başlamalı? Bu sorunun en doğru cevabını bulmak için rotamızı Sivas sokaklarına çevirdik ve mikrofonu şehrin gerçek sahiplerine, Sivaslı vatandaşlara uzattık. Aldığımız cevaplar, şehrin ruhunu yansıtan ortak bir bilinci gözler önüne serdi.
Şehir Merkezinde Tarihin Nabzı: "İki Yer Var ki Görmeden Olmaz!"
#Sivas'a Gelen Birisi İlk Nereyi Ziyaret Etmeli? Sivaslılar Son Noktayı Koydu! #Haber #Sondakika #SivasHaber #Güncel pic.twitter.com/a1mL9AVspt
— Bizim Sivas Gazetesi (@bizimsivascomtr) September 18, 2025
Sivaslılara "İlk durak neresi olmalı?" diye sorduğumuzda, neredeyse herkesten aynı cevabı aldık: Kent Meydanı. Ancak bu cevap, iki ikonik yapıda birleşiyordu. Biri, Selçuklu taş işçiliğinin gökyüzüyle buluştuğu Çifte Minareli Medrese. Sivaslılar için bu yapı, sadece tarihi bir eser değil, şehrin siluetine vurulmuş bir mühür niteliğinde. Diğeri ise Türkiye'nin kaderinin yazıldığı 4 Eylül Sivas Kongresi Binası. Vatandaşlar, "Bu topraklara basan herkes, Cumhuriyetimizin temellerinin atıldığı bu binanın atmosferini solumalı," diyerek Kongre Binası'nın manevi önemine vurgu yapıyor. Yani Sivaslılara göre şehri anlamak, Selçuklu zarafeti ile Cumhuriyet ruhunu aynı meydanda hissetmekle başlıyor.
Sadece Sivas'ın Değil, Dünyanın Mirası: "O Cami Başka Bir Seviye"
Sohbetlerimizde konu ilçelere geldiğinde ise tek bir isim ezberleri bozuyor: Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası. Bir vatandaşın "Orayı anlatmaya kelimeler yetmez, gidip görmek, o taşlardaki duayı hissetmek lazım," sözleri, bu UNESCO Dünya Mirası'nın Sivaslılar için ne anlama geldiğini özetliyor. Kent merkezinden biraz uzakta olsa da Sivaslılar, şehre gelen misafirlerin bu "taşa işlenmiş şiiri" görmeden Sivas'ı tam olarak görmüş sayılmayacakları konusunda hemfikir.
Betondan Kaçış, Doğaya Dokunuş: "Sivas'ın Saklı Cennetleri"
Tarihin derinliklerinden sıyrılıp doğanın sakinliğine ulaşmak isteyenler için de Sivaslıların önerileri net. Listenin başında, "doğal akvaryum" olarak anılan ve turkuaz rengiyle büyüleyen Gökpınar Gölü yer alıyor. "O suyun rengi gerçek mi diye tekrar tekrar bakıyorsunuz," diyen bir esnaf, Gökpınar'ın eşsizliğine dikkat çekiyor. Hemen ardından ise suyunun şifalı olduğuna inanılan Zara Gölü ve huzur veren sesiyle Sızır Şelalesi geliyor. Sivaslılar, şehrin sadece taş ve tarihten ibaret olmadığını, Gökpınar'ın berraklığında, Sızır'ın serinliğinde ve yaylaların yeşilinde ruhu dinlendirecek paha biçilmez hazineler sakladığını belirtiyor.
Sivaslıların Rotası Net
Sokakların nabzı, Sivas'a gelen bir misafirin izlemesi gereken rotayı net bir şekilde çiziyor: Önce şehir merkezinde tarihin kalbine dokun, ardından bir dünya mirası olan Divriği'de hayran kal ve son olarak Gökpınar'ın turkuaz sularında ruhunu dinlendir. Sivaslıların bu tavsiyeleri, şehri ziyaret edecekler için bir rehber niteliği taşıyor ve Sivas'ın sadece gezilecek değil, aynı zamanda hissedilecek bir şehir olduğunu kanıtlıyor.