Sivas'ta görev yapan Uzman Psikolog Mert Adil, toplumun derinliklerine işleyen ve çoğu zaman sessizce yaşanan bir krize dikkat çekti: Ekonomik sıkıntıların tetiklediği psikolojik savaş. Adil'e göre, sorun sadece azalan gelir değil, aynı zamanda yara alan öz değer ve kaybolan umut. "Bugün bir çok danışan sadece borçların değil, kendini taşıyamamanın yüküyle terapiye geliyor," diyerek durumun ciddiyetini gözler önüne serdi.
Sivas'ta toplumun nabzını tutan Uzman Psikolog Mert Adil, ekonomik zorlukların bireyler üzerindeki yıkıcı etkilerini ve Sivas özelinde yaşanan toplumsal dinamikleri çarpıcı bir dille analiz etti. Ekonomik sıkıntıların artık sadece bir haber başlığı olmadığını, pek çok evde yaşanan "sessiz bir psikolojik savaşa" dönüştüğünü belirten Adil, bu savaşın en ağır cephelerinden birinin kimlik ve öz değer olduğunu vurguladı.
Sivas özelinde umut eksikliği ve kuşak çatışması
"İnsan yalnızca para kazanmak için çalışmaz; aynı zamanda değer görmek, başarılı hissetmek ve gelecek planı yapabilmek ister," diyen Adil, Sivas özelindeki durumu şu sözlerle özetledi: "Gençlerin çoğu büyükşehir hayalleriyle büyüyor ama ekonomik gerçekler onları memleketine bağlıyor. Bu durum, istek ile zorunluluk arasında sıkışmış bir hayat kurmalarına neden oluyor."
Bu sıkışmışlık, sadece gençleri değil, ailelerini de derinden etkiliyor. Çocuklarının iyi bir eğitim almasına rağmen mutlu bir geleceğe ulaşamadığını gören ailelerin "Boşa mı okuttuk?" diyerek hayal kırıklığı yaşadığını belirten Adil, bu durumun kuşaklar arası çatışmayı ve sessiz bir öfkeyi körüklediğini ifade etti. Adil'e göre, Sivas'taki asıl sorun sadece para değil, aynı zamanda tehlikeli bir "umut eksikliği."
Toplumsal belirsizlik ve "gizli depresyon" tehlikesi
Günümüz insanının sadece geleceği değil, kendi benliğini de öngörememekten yorulduğunu söyleyen Mert Adil, iş güvencesizliği, değişen aile yapıları ve sosyal medyanın yarattığı "filtreli mükemmel hayat" baskısının kaygıyı artırdığını belirtti. Bu durumun Sivas'taki yansımasını ise "gizli depresyon ve bastırılmış kaygı" olarak tanımladı.
Adil, "İnsanlar daha kötüleri var diyerek duygularını küçümsüyor, güçlü olmak zorundayım diye içini saklıyor. Özellikle erkekler destek istemeyi zayıflık sanıyor, kadınlar ise duygusal ihmalin içinde idare etmeye programlanmış," diyerek toplumun acıyla başa çıkma yönteminin "susmak" olduğunu vurguladı. Danışanlarının terapiye "ilk defa birine anlatıyorum" diyerek başlaması da bu acı gerçeğin en net kanıtı.
Sorunun kökü: "yetersizim" inancı
Pek çok psikolojik sorunun temelinde yatan "yetersizlik hissi" üzerine de önemli tespitlerde bulunan Adil, bunun bir gerçek değil, değiştirilebilir bir "inanç" olduğunu söyledi. "Su bardağı somut bir gerçektir ama ‘yetersizim’ düşüncesi zihinde oluşan soyut bir inançtır. Buna inanmak bir seçimdir, inanmamak da mümkündür," diyerek sorumluluğun bireyde olduğunu hatırlattı.
Başarısızlık bir son değil, yön değişimidir
YKS gibi sınavların gençler için sadece bir bilgi ölçümü olmadığını; kendi değerlerini, ailenin takdirini ve geleceği belirleyen bir dönüm noktası olduğunu belirten Adil, başarısızlığın utanç ve yetersizlik hissiyle geldiğini ifade etti. "Bu gençlerin ihtiyacı olan şey motivasyon konuşmaları değil, başarısızlığın bir utanç değil, bir yön değişimi olduğunu anlatan bir bakış açısıdır," dedi.
Adil, çözümün anahtarını ise şu dokunaklı sözlerle verdi: "Bazı yaralar ‘daha çok çalış’ ile değil, ‘bu duyguyu birlikte taşıyalım’ diyerek iyileşir. Burada ailenin rolü kritik."