Değerli yazar dostum Senai Demirci aramıştı 15 Temmuz arefesinde. Şehitlerimizi isim isim kaydetmişler, haklarında bilgi derlemişler. Yazarlarımız; her biri için, ismen ayrı bir yazı yazacaklarmış ve bunu kitap haline getirmeyi düşünüyorlarmış. Beni de yazmaya çağırdılar. Çok tereddütler geçirdim, yazmasam olmaz kararını verdim. Sonra bu yazılar, kitap haline getirilmiş ama ülkemiz gerçekten garipliklerle dolu. Kitap, sır oldu. Ötesini bilemem ama Allah bilir´a her satırında içlendim, içimden akanı yazmaya çalıştım. Önce bir Yasin-i Şerif okumuş, sonra kalemi elime almıştım. 18 Mart Şehitler Günü ve bu günü vesile bilip sizlerle de paylaşmayı uygun buldum. Gecikmeli okuyacaksınız ama şehitlerimiz de, duygularımız da bir güne zaten sığmaz. İşte o yazı:
?Çalışma odamdaydım? Aniden heyecanla kızım içeri girdi. Baba ?Askerî darbe olmuş!´ dedi. Televizyonun karşısına geçtik. Bütün darbelerden hasarlı çıkan biriyim; çocuklarımın yüzünde korku görmeyince rahatladım. Hanım spiker, darbe metnini okuyunca, ?Şaka gibi?´ dedim ve teskin ettim hanemi. Az sonra cumhurbaşkanımızın cep telefonundan bir kanala bağlanarak verdiği mesaj üzerine, harekete geçtik. Üç çocuktan biri zaten meydandaydı, sağıma soluma diğer oğlumu ve kızımı alarak yürüyüşe geçtik. Benden kesinlikle cesurdular ve yolu onlar açtılar. Kızım, ?Bugün meydanda olmazsak, yarın birbirimizin yüzüne bakamayabiliriz!´ demişti. Ayrıntı deyip geçmeyin, elime de hurma dalından yapılmış asamı almıştım. Meydana vardığımızda insanlar barikat gibi dizilmişlerdi. Eminim, İstanbul ve Ankara´dakine benzer bir vahşet şehrimde de yaşansaydı, tanklar geçecek yer bulamazdı.
Darbenin merkezinden uzaktaydık, ne olup bittiğini tam olarak anlamaya imkân yoktu. Geç vakit eve döndüğümüzde işin boyutlarına ancak muttali olabildik. Milletin tekmil garipleri harekete geçmişti ve sanki hepsini ortak akıl yönetiyordu. ?Üst akıl´ diye ben işte buna derim: Lâtîf-ül Habîr olan Allah, halimizden haberdardı, âmennâ? Hâli birbirine benzeyenler ilâhî iletişimle yürüyüşe geçmişti. Ben o meydandaki insanları asla unutmayacağım. Bir an ayakkabılara gözüm takıldı, yamru yumru bir eski ayakkabı ayağında bir anne, kızının koluna girmişti. Kaldırıma oturmuş gençler, simit paylaşıyorlardı aralarında?
Yürüyüş: Ölümüneydi? ?Ölümüne!? kelimesinden başka bir şeyi şimdi bile hatırlamıyorum?
Hasan Yılmaz kardeşim de o gece darbe girişimini haber aldığında ?Döşekte ölen yiğit murdar olur!´ dercesine yerinden kalkanlardandır. Darbecilerin ana karargâhı Akıncılar Jet Üssü´ne gittiğinde on dört ve on yedi yaşlarında iki kızı yanındadır. Ailelerimiz ne kadar benziyor. Şeceresinin bizim oralardan kök salmışlığı ise, Anadolu´nun vatan bilincinin irtifasını gösterir. Ertesi gün, ?Daha çok ağlarız hanım, ocağa bir çay koy!´ demiştim ve için için ağlayacağız.
?Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak!´ dizesi, bence kemalini o gece buldu. Hasan´ın şahadetine, iki kızı da şahit yazıldı. Hasan Yılmaz, şakiler ateş açtığında kızına siper olmuş, kahpe kurşunlara hedefi olmuştu. O şehit olurken, kızlarından biri de gözünden yaralanarak gazilik şerefine ermiştir. Ardında, vatan sevgisi tüten bir ocak, aslan gibi bir aile bıraktı.
Tevafuktur, Hz. Hasan ile aynı yaşta göçtü, Hasan Yılmaz; abisinin adı da Hüseyin Yılmaz imiş.
Ya Rabbi, sen Hasanımızı, Hasaneyn?e ötede komşu kıl! Ailesine, hususen kerimelerine sabr-ı cemil ihsan eyle!
Âmin??
30 Ekim 2016-Sivas.
BİR ŞEHİDİN ARDINDAN NE YAZILABİLİR?
Berat Demirci
Yorumlar