Milletleri millet yapan değerlerin başında gelen din, tarih, dil, örf, adet, gelenek-görenek, musiki, milli değerler ve alışkanlıkların hemen hepsi kültür adı verilen süreci oluştururlar. Kültür, toplumların tarih yolculuğuna başladığı ilk günden bugüne kadar gelişim ve değişim göstererek bünyesini her daim genişletir. Bundan dolayı diyebiliriz ki; bir milletin tarih sahnesindeki serüveni ne denli uzunsa, kültür derinliği de o oranda paralellik gösterir. Bugün Amerika’da ve Avrupa’da eğitim görmemiş ya da eğitimden çok az derecede nasibini almış insanlarda değerler bilinci oldukça düşüktür. Eğitim görmüş üst tabakalar ise bilgili, çalışkan, görgülü ve toplumda daha saygın ve saygılıdırlar. Evrensel değerleri özümsemişlerdir. Biz de ise bakıldığında tam tersi bir durumla karşı karşıya kalınır. Köylere, kırsal yerleşim alanlarına doğru gidildikçe insanlarda kültürel özelliklerin ve kültürlenme oranının daha fazla olduğu gözlenirken; merkezlerde maalesef bu durumun insanların yaşam ölçünlerinde asgari düzeyde hayat bulduğuna ve giderek yozlaşmaya mahkûm edildiğine rastlanır. Bu hal Türk kültürünün çok kadim bir geçmişle yoğrularak bugünlere ulaştığının kanıtıdır. Kimi Batılı devletler veya Amerika gibi geçmişleri daha birkaç yüzyıla dayanan milletlerde değerler bilincinin zayıf olduğunu söyledik. Sebebi bu milletlerdeki kültürlerin manevi kanatlarının daha olgunluklarını tamamlayamamış olmasındandır. Kültürde manevi yetkinlik seviyesi, uzunca bir tarihsel geçmişin akabinde kendiliğinden meydana çıkar.  Yazımızın başında kültür tanımını yaparken onun için “Maddi ve manevi değerler bütünüdür.” İbaresini kullandık. Maddi değerler; toplumun yemesi, içmesi, giyim tercihleri, mimarisi, kullandığı eşyaları gibi unsurları ifade ederken; kültürün manevi öğelerini ise o milletin örfü, âdeti, gelenek, görenekleri, ahlak kuralları, inancı, değer ve normları oluşturur. Milli kültürlerde var olan bu manevi unsurların yoğunluk ve çeşitlilik yönünden olgunluğu, meraklılarını o kültürün zenginlikleri ve tarihi derinliği hakkında önemli veri ve bilgilere ulaştırır.  Anadolu’da o denli buram buram kültür kokan kelime ve deyimler mevcuttur ki; deyim yerindeyse o güzelliklerle iltifatlanma şerefine kavuşan muhataplarını adeta mest etmekte, gönüllerini almaktadır. Bu arada “gönül” kelimesinin karşılığını Batı’da ve birçok millette bulamayız. Çünkü manevi derinliği olan bir sözcüktür. Bunun yerine “kalp” kelimesinin karşılığı vardır. Nitekim kalp, vücutta yaşamsal görevleri ifa eden bir organdır. Gönül ise yürekte olduğu varsayılan sevgidir, bir duygu kaynağıdır, kişinin iç dünyasıdır. Örneğin yöresel ifade olarak kullanılan “gadalarını alayım” deyimi büyük bir sevgi ifadesidir. Yani ifade eden; “Seni o denli seviyorum ki sana gelecek gada, bela, kaza bana gelsin” demektedir. Ya da “halıma mutu” deyimi kadere razı olmayı, iyi günde de kötü günde de hep yanında olmayı… “Halıma mutu bir eş” “Kişinin halini, durumunu olduğu ve olacağı gibi kabul eden ve bununla mutlu olan, her ne şart olursa olsun isyan etmeyen…” anlamlarına gelir. Görüldüğü üzere Anadolu’nun her bir yöresi bu denli anlam yoğunluğuna sahip ifadelerin bolluğu sayesinde; o engin kültür hazinesini meydana getirmiştir. Dünyada başka hangi milletler böylesi bir zenginliğe hamidir?…