Geçenlerde bir vesileyle katıldığım yaş ortalaması otuz ile altmış, arası hanımefendilerin bir araya geldiği bir mekandaydım. İçlerinden birisi sohbetin konusunu belirler tarzda şöyle söyledi:
- Canım hiçbir şey yapmak istemiyor, dışarı çıkmak, kimseyle konuşmak, evi temizlemek hiçbir şey, kanepenin bir köşesi beni biliyor ben o köşeyi.
Depresyonda sanırım diye içimden geçirdim. Bir uzamana görünseniz iyi gelir demeye hazırlanırken. Bir diğer hanımefendi:
- Benim canım sürekli yatmak istiyor. Televizyon bile izlemiyorum, diye ekledi.
Zaten içlerinde en geç olan hanımefendinin bir şey söylemesine gerek yoktu. Öyle hüzünlü bakıyordu ki. Şaka gibi ama bizzat yaşadım, sonra sohbet ilerleyince sordum, “bir sorununuz mu var?” Gündelik meselelerden bahsettiler, yani anlaşılan şu ki, ‘taşı bunu!’ denilmiş taşıyorlardı, neden taşıdıklarını bilmeden. Hiç sormadan. Hiç sorulmayan o kadar çok soru var ki, cevabı bekleme salonunda hazır nazır bekleyen. Taşı babam taşı. Boyun ağrılarımız, sırt ağrılarımız, koşamayışımız hep ondan. Çocuklar ondan hafif belki. Kuş gibi
Hayat kaygıyla onları yoğurmuyor henüz ne geçmişin yükü var sırtlarında ne de geleceğin kaygısı hiçbiri yok. O yüzden en zor şartlarda olan bir çocuğa bile bir pamuk şekeri uzat, hesapsızca sevinir. Peki bizim kedimizle olan bu savaşmış niye, bir gün bu dünyadaki misafirliğimiz bittiğinde, ''hadi bitsin de artık gidelim'' diye muamele ettiğimiz bu dünyanın geçte olsa neyi ile yüzleşeceğiz. Bir bitiş süresi olduğu ile. Biteceğini bile bile bu kadar hüzün bıkkınlık fazla değil mi? İbadet etmek içinde güzel bir enerji alanına sahip olmamız lazım, misafir ağırlamak içinde, çocuklarımız ile sağlıklı bir iletişim halinde olmak içinde. Tüm kâinat içinden eşrefi mahlukat olarak yaratılmış olman bile, yetmez mi şükür için?
Psikolojik rahatsızlıklar farklı tabi her konunun alanı mevcut kesinlikle gidilmeli. Fakat ''dünyaya'' kapris yapmaya gerek yok! Şükretmek lazım havaya, suya, aldığın nefese, sağlığına, gören gözüne, işiten kulağına, kelamla şereflenen diline. Sonra çocuklarımızın sağlığına, yanan ışığımıza, ısınan evimize, kalpleri ısıtan sözcüklerimize. Seve bilen gönlümüze, eşimize dostumuza ve şükrü hak eden ne varsa şükretmek lazım. Yaratılmakla şereflendiğimiz bu dünyaya çok mu yükleniyoruz. Şükrü unutup ''canım hiçbir şey istemiyor” un arkasına saklanıyoruz. Çok şükür demek ne nazenin bir esinti. Diğer türlüsüyle ne biz memnun oluruz yaşantımızdan ne de zamanın, incirin, zeytinin üzerine yemin eden ALLAH. Şimdi Kur’an sualiyle bir veda.
Şükretmez misiniz?
DÜNYAYA KAPRİS YAPMAYA GEREK YOK
Gülşah Akkaş Yaman
Yorumlar