Ali´min gözleri bana bakıyor Ömer, Osman sevdalara yakıyor Körolası sinek kana batıyor Kadan alam kuzum anan geldi oy
Uzaktan da horozların ötüyor Ali´min sevdası bana batıyor Kurulma silâhın kılıç yetiyor Kurban olam kuzum anan geldi oy
Kuzularım anam babam görmedi Ali´m muradına gelip ermedi Baban üstünüzde gelip durmadı Kadan alam kuzum anan geldi oy
N´oldu ESMEHAN´ım bana da n´oldu Kara günler gelip bir beni buldu Şimdi kazma kürek gerekli oldu Kurban olam Ali´m anan geldi oy Kılıcıyla bir ağaç kesti ucunu şimşeltti. Oraya bir çukur kazdı, çocuklarının üçünü bir araya koydu, kafalarını da yerine koydu, gömdü. Başındaki yağlığını çıkarttı, oradaki çocukların kanıyla bir yazı yazdı. "Ahmet Bey ölmeden buralara geldiği zaman, bu yazıyı okumadan geçmesin. Ben sağım. Bu dağda yaşıyorum." Çekildi dağa. Üç gün üç gece bekledi; "Gelir mi ola?" diye. "Gelir çıkarır beni." diyordu. Artık dağ uzmanı olmuştu Esmehan. Yenecek otları biliyor, aç kalmıyordu. Kendi kendine "Bunlar bu tarafa gittiğine göre demek ki, babamın eli, aşireti Şam, bu tarafta. Hele bu tarafa doğru yol alayım. Demek Ahmet Bey benden vazgeçmiş. Geçmeseydi, gelirdi beni bulurdu." dedi. Şura dere, bura depe, güzellik başa belâ, kimseye de gözükemiyor. Sırtındaki elbise sade sırma. Güneş gibi parlıyor. Güzellik o biçim. Sabah kardaşının kendini bıraktığı dağın üzerine çıktı. Bilmiyor amma orayı. Çevreden evrenler, yılanlar teker teker gelmeye başladılar. Artık bir vurduğuna bir daha vurmuyor Esmehan. Bir vurduğunu kılıcıyla ikiye ayırıyordu. Tamamen güneş değdi. Biraz daha yukarı çıktı. Dinledi ki, öbür taraftan bir kaval sesi geliyor. Adam kavalı bir öttürüyor ki; "Tamam. Bu bir çoban. Ben derdimi ancak çobanla paylaşırım. Kavalın sesine doğru gideyim bakalım." diye düşündü. Kardaşının köpeklerini kestiği Keloğlan, dağdan aşağı inmeğe başlamış. Keloğlan, koyunları vurmuş ovaya, almış kavalını eline son sistem öttürüyor. O gece Keloğlan´ın rüyasında yanına bir kız gelir. Keloğlan, o kızla evlenir. O düşü de hayalleyerek üflüyor kavala. Kaval çalıp, otururken şöyle bir bakar, dağdan aşağıya bir güzellik geliyor, amma sanki yazıya inmiş. "Acaba. Yahu ben mi şaşırıyorum?" İyi bir baktı ki, esas güneş yukarda. Kavalı neyi bıraktı. İyice bir baktı ki, sırma elbise sırtında. Analar bir doğurmuş. "Tamam. Düşüm gerçek oldu. Bu bana geliyor, ben de bunu alırım." diye düşünerek, oynamaya başladı. Kısmet dağda ne arar. Ev yok, köy yok, şehir yok. Kız şöyle bir baktı ki, Keloğlan kendine âşık olmuş, oynuyor. "Sen oyna bakalım." dedi. Geldi şöyle; -Lan Keloğlan. neysin sen? -Ben, Şam elinin nahırcısıyım. Şam Hocası´nın koyunlarını güdüyorum, dedi. ?Bizim Keloğlanmış? dedi Esmehan içinden. Dedi ki; -Kel´im, gel seninle bir pazarlık edek. Sen bana sulandın amma, ben sana varmam. Sen de beni alamazsın. -Nasıl olacak abla, dedi. -Ben elbisemi sana verirsem, bu sırma elbiseyle sen istediğin kızı alırsın, dedi. Çünkü bu memlekette bu elbiseden yok. Sen hangi kıza gösterirsen bu elbiseyi, canı isteyen gelir sana. -Eee!.. Sen n´olacaksın, dedi. -Sen de, sırtındaki kel elbisesini bana vereceksin, değişeceğiz, dedi. DEVAMI YARIN