Emin Dede"nin üflediği neyden çıkan mesajları veya iniltiler;sanatın müzik versiyonunda Ferahfezadan Nevaya, Segahtan Acemaşırana varıncaya kadar her makamın sanki ferdin her bir ruh hali veya ruhunun yükseliş ve düşüşünü daha geniş anlamda toplumun, toplumsal makamını anlatıyor.Alaturka müzikte güfteden daha çok beste üzerinde durması Tanpınar"ın, bireysel aşkın toplumsal gelişmenin, bir makam sistematiği üzerinden işaretler vermesi olarak değerlendirilmelidir.Yani bu demektir ki, Ferahfeza veya Segah hüzünlü aşkı veya hüzün toplumunu anlatırken Nihaventte ümit ve heyecanlı aşk ve toplum anlatılıyor.
Hasret kültürünü müziğe özellikle “ ney”in belagatına bırakan roman, aslında tam bir Mevlevi romanıdır.Ölüme değil yaşayan her şeye hasretin romanı olan Huzur, Mesnevi"nin şerhinin romanıdır denilse yalnış denmemiş olunur. Ney romanda sanki kendi gibi doğru toplum, kudüm sanki kendi gibi yuvarlak dünya ve musiki veya makamla toplumun ruh ve hayattaki hazzı ve hüznünü temsil ediyor.Emin Dede ölüm toplumunu hasret toplumu ve ölüm ötesi toplumunu, reel dünyada haz ve zevk toplumuna taşırken, ölüm ve ötesini unutmayınız diyor. Emin Dede, Mevleviliğin Osmanlı toplumunu Huzur toplumuna dönüştüğünü için için hüzünlenerek ve Ney"i üfülüyerek anlatıyor.İhsan"nın kelam ile anlattığını Emin Dede notayla perçinliyor.O neyi üfületikçe meşk âleminde bulunanları ölüm halinden tekrar diriliş haline çeviriyor.Sanki topluma ney ikinci kez hasret çektiğinin ruhunu üfülüyor ve toplum tekrar diriliyor, tekrar doğuyor. Ney, Emin Dede"de bir müzik aleti olmaktan çıkıyor ve kendi gibi (ney gibi) dik duran “Elif toplumu”na dönüşüyor.Özellikle zaman zaman Emin Dede"nin alaturka musikisi makamdan makama, perdeden perdeye, peşrevden peşreve geçişi toplumunun yaşadığı reel gerçeklikleri anlatıyor gibi ferdi ve toplumu işliyor * . Müzik toplumundan şuuru toplumuna geçiş serüvenini ney"in paşparesinden en son perdesine kadar saklandığı izlenimi romanın ulaştığı zirveyide işaret ediyor.Emin Dede"nin Ferahfezası ve Neva perdesi sanki, yalnız ferdi, neyle gökyüzünün sonsuzluğuna ulaştırıp yıldızlar kadar çok fertle birleştirip gecenin karanlığını aydınlatan topluma dönüştürüyor. Emin Dede"nin meşki böyle okunması için üçüncü bölüme bilerek ve isteyerek konmuştur.Yani ilk bölümlerde hücre-fert-toplum, bu bölümde ise bu üçlemeden doğan toplumun, toplumsal ahenk, toplumsal ritim ve müzik toplumundan, kendini bulan ve bilen şuur ve “Huzur” toplumuna geçiş, aşama aşama işlenmeye çalışılmıştır.Bu bölüm bir “meşk anı” değil, yekpare Huzur toplumunun usul ve esaslarının olgunlaştığı bölümdür.Kısacası bu bölümde Dede, bir üfülemesiyle bütün bir kültürü bütün bir düşünce sistemini yeniden yaratıyor. Hatta ney sesi eski ve yeni diye bir şey tanımıyor zamansız zamanı insanın ve kaderin peşinde koşuyordu (s.276) cümlesi bütün yukarda anlatılanların tek bir cümleyle anlatılmasıdır. Hele kudümün sesi sanki beş on medeniyetin ardından kendini bulması (s.276) müzik-kültür-toplum üçlemesinin özeti olmuştur denebilir.
Dede"nin alaturka musikisi, musikiye özgü ritimlerle insan ve toplumun düşünsel yaşantısının devamının nefesle, sesle açıklanması olduğunu bir kez daha belirttikten sonra, i syankar Suat"ın kapıdan i çeri girmesi ve Mümtaz"ın musiki eşliğinde kendini yargılaması hem psikolojik hem sosyolojik açıdan son derece önemlidir. Suat sanki batıdan ithal edilmiş bir kültür Mümtaz sanki o kültürle savaşan ve kendini bulmayan çalışan bir anadolu kültürüdür denilebilinir.Her sevdiği şeyi kendinden uzakta gören bir psikolojik terbiyeyle büyüyen Mümtaz, Suat geldikten sonra Nuran"ı da uzakta hatta kayıp edeceğini düşünmesi, yarinki toplumu da ithal edilen kültürle ( Suat"la) kayıp edeceği ümitsizliği ve korkusuna ittiği görülmektedir.Mümtaz"ın “imkansızların” ve “olamazların” ülkesinde (s.293)gezmesi buna örnektir.Ayrıca Suat"ın alnını dizine dayadığı “sol elini” koyarak neyi dinlemesi Suat"ın hangi âlemde olduğunu ve buraya niçin geldiğini sorgulaması da ayrıca dikkat çekici bir manzaradır.Suat"ın musikiyi beğenmedi ve herkes zamanın şuuru ile doğar cümlesi (s.298) devrimcilik değil asilik kokan bir cümle olarak romanın bu bölümünde bir garip mana bulmaktadır.Mümtaz, Nuran"ın Suat"ın kadehini doldururken, iki âlemde olduğunu, tamlık (s.301) veya teklik olmadığını düşünmesi, toplumsal anlamda garp müslümanlığı şark hristiyanlığına hükmeder edip etmeyeceği bilinmez ama Türkiye"nin bulunduğu ikilik çıkmazını anlatabilir.
Ve İhsan"la Suat fikir düellosuna gireler. Suat hürriyetin ne olduğunu merak ederken her ferdin ayrı ayrı varlığını savunmaya başlar. İhsan ise h ürriyeti başkaları için istediğimiz nimet diye tanımlar (s.306) ve arkasından insan insandır tanrı olamaz fakat varlık tektir ve biz onun parçasıyız diyerek tek tek varlığın kendini kayıp edeceğini anlatır. Sonra devamla, insanlık kendine layik bir ahlak yaparsa tanrılaşır der.(s.306)
* Ney yedi delikle insanın başındaki yedi deliği dokuz boğumu ise insanın dokuz ayda dünyaya gelişini temsil etti için ney insan demektir, ve bu yorumllarda ney üzerinde yoğunlaşılmasının nedeni de neyin insanı temsil etmesindendir.