Her mevsimin meyvesini, mevsiminde yiyor olmamız, bizim ?dengeli beslenme? tarzımızdı. Haziran´da düşerdi karpuz soframıza; güz başına kadar sürerdi. Bol muydu? Boldu. Bugün oluğu gibi spekülasyonlar yoktu; domatesi kasa ile aldığımız günlerdi. Pazara bizzat kamyonlarla gelen her çeşit meyve ve sebze uygun fiyatlarla arz edilirdi. Çok sayıda karpuz sergisinin yanı sıra, pazara da kamyonlarla karpuz gelirdi. ?Karpuz sergisi? tek başına bu meyvenin hayatımızdaki yerini ifade eder. Hadi yanına kavunu da koyalım, gönüllenmesin.
Karpuz tepsinin ortasına dikilir, göbekten başlanır, sonra dilimler yukarıdan aşağıya çekilirdi. İlk dilimin sesi, karpuzun kalitesini de gösterir. Sesi tarif etmiyorum, hadi mutluluğun sesi diyelim Abidin. Dilimleme işi incelikli iştir, bıçağı iyi ayarlamak gerekir ki, karpuzun en muteber kısmı güme gitmesin. Karpuzu biz büyük aile iken dedem keserdi. Dilimleme işinin sonunda göbek mıntıkasına ölçülü bir yumruk vururdu, çiçek gibi açılırdı karpuz. Biz, yani bir bölük çocuk; ağzımız sulanmış vaziyette hücum anını beklemekteydik. Büyük aileden yedi kişilik çekirdek aileye geçtiğimizde, babam nöbeti devraldı; aileden görgülüyüm yani? Görgülüyüm ama maalesef muaşeretimi sürdürecek ne mekân kaldı ne imkân. Çünkü aile sayılır mıyız bilmem; önce çekirdek olduk, şimdi ise her birimiz bir yerde. Çocuklarım elan ekmek davasına ?asrî gurbet?te mukimdir. Yazdan yaza cem oluyoruz ama yine de hiçbir şey eskisi gibi olmuyor oğlu olmuyor.
Karpuzu yerken biz, çatalı mızrak gibi on kere saplarken, büyüklerimizin usul hamlelerle nefislerini körlemeleri; benim unutabileceğim bir şey değildir. Heyhat, bu kez ağzım değil; gözüm sulandı. ?Bütün bunlar hep yaşlılık alametidir? derler ama ben mutekidim karpuzun da gözün de sulusu efdaldir. Bitmedi? Mevzuya mahsus takdim tehir yaparak yazıyorum. Hani karpuzun göbeği vardı ya! Orada sivrice bir kısım kalırdı dedemin elinde, onu tepsiye bırakırdı ve gülerdi. Şöyle bir şaka vardı: Göbeği yiyenin kaynanası tez ölürmüş. Kim yerdi peki? Sofradaki en küçük çocuk. Ev dediğin şenliktir.
Karpuz bitti kenara çekildik ve işte burada size, özel sayılabilecek bir hikayem var. Kabuklar ne olacak? Bizden başka da belki şimdilerde de karpuz kabuğunda kalan son ve ?dişe değen? etli kısma geldi sıra. Tadı eh idare eser ama bizi tadından çok o dişe gelir olması cezbedici geliyordu. Biz, benim akranım ama aramızdan gencecik ayrılan amcamla beraber kabukların etli kısmını ayırır, hüplete kütlete götürürdük. Eğlencelik olan bu işe kendi aramızda ?ikileme? diyorduk. Vaziyetimiz malum olduğu için kabuklardaki kırmızı tabaka, bize mahsus fazla bırakılırdı. Karpuz ağır meyve ve yakmak gerek; yakardık elbette. Çocuksak da işsiz güçsüz ve tabii oyunsuz değildik.
Karpuzdan kala kala iyice incelmiş bir yeşil kabuk kalırdı; o da direk çöpe gitmezdi. Ahırı olan komşulara verilirdi. Bu tür sebze meyve bakiyesinin tamamı ya ineklere ya tavuklara yem olurdu. Çok sevdiğim bir yaşlı ineğe, biraz da oyuna bozarak küçük lokmalar halinde karpuz kabuğu yedirirdim. Küçük küçük ısırtırken yanlışlıkla parmağımı da kaptırdım. Ben parmak olduğunu biliyorum da inek bilmiyor, çeke çeke az hasarla kurtardım işaret parmağını. Bugün dahi sağ elimin işaret parmağının tırnağında, tırnağın tam ortasında bir oluk vardır ve o şekilde sürer gider.
Bir hafta önce canım karpuz çekti, manava ?Yılın ilk karpuzunu yiyeceğim, bir karpuz ver!? dedim. Sözden maksat, merhamet eder de düzgün bir karpuz verir umudundan başka bir şey değil. Karpuz sergilerinin her köşede özel bir durak yeri olduğu günlerde olsaydım, bir şey dememe gerek kalmazdı. Çünkü sergici de mahalle personelindendir, yüz yüze bakmaktayızdır. Neyse, kabak çıkmadı karpuz. Tabii üç kişi bir celsede tüketemedik. Buzdolabımız var, saklama kaplarına bölüp günlerdir koyup kaldırıyoruz. Komşuluk paylarına rağmen böyle. Her şey şenlik ile be! Çatalı bir iki saplıyorsun, üçüncüsünde ucu ya bir hatıraya değiyor ya da vücudumuz itiraz ediyor. Karpuz kesseniz ne, ağzınızın tadı bozulduktan sonra.
Anladım neden frengistanda karpuzu dilimle sattıklarını. Modern hayat ve onun mütemmimi çekirdek aile böyle zaruretler peydahlıyor demek ki. Televizyonda bir röportaja takıldım. Muhabir bayan karpuzcuyla konuşuyordu ve karpuzlar dilimlenmiş, paketlenmiş alıcısını bekliyordu. Yer, elbette İstanbul; başka neresi olacak?
KARPUZ KABUĞUNDAN SOSYOLOJİ YAPMAK
Berat Demirci
Yorumlar