16 Kasım 2025
weather
3°
42,4509 %0,46
49,3576 %0,76
5.551,47 % -1,86
Ara

GÜL BAHÇESİ CUMHURİYET

YAYINLAMA:

– Sümbülden Laleye, Hukuktan Üretime Bir Doğa ve Bahçe –

Tanrısal yasa ile cennette mutlu idiler Adem ve Havva. Serpent öz sularından bir dalganın içine sürüklediğinde, şekerin tadına vardılar ama bedel ağır oldu; cennetten kovuldular.

İndikleri doğa şaşmaz yasalara sahipti. İnsana, hayvanlara, bitkilere, canlılara hatta madenlere bile jategirik olarak eşit davranıyordu: Doğarsın, çaba gösterirsin, yaşarsın ve ölürsün.

Tatlı şeker, fırında kıvamına getirilip sahneye çıkarılıyordu ama Serpent, şekerden komisyon almaya kalkınca o sahne tez zamanda bir yolunu bulup tezgâha dönüşüveriyordu.

Gel zaman git zaman sahneler meydanlarda, tezgâhlar da pazarlarda ve pazarlıklarda boy gösterdi. Ne var ki şekerler bölünüp artmış, cins ve nitelik kazanmışlardı: sütlü kahvelisinden tut, pembe drajelere kadar… Şeker artışına karşılık olarak düzensizlik ve karmaşa da oluşmuştu. Bu karmaşa da Serpent’in neşesi yerindeydi; şekerleri öyle tükettiği gibi sularını da sıkıyor, kendi evlatları için birikimler yapıyordu.

Serpent’in arzularının iyice densizleştiğini gören bir melek, yasaları teklif etti. Yoksa o güzelim şekerler, kabaran kendi buharlarında çözüleceklerdi.

Antik Yunan’ın hür site vatandaşları tüm kararları ortak alabiliyor, yönetim kararlarına katılabiliyorlardı. Ama içlerindeki Serpent, şiir gibi konuşmaları da dinlemek isteyince, sofistleri eğitti; güzel ama yalan konuşan adaylar bu katılımcı, güzelim demokrasiyi oligarşi ile sulandırdılar. Artık kanunların içinde şeytanlar, çıkarlar var; buğday tohumlarının arasında ayrık otları vardı.

Bu durumu gözlemiş olan bir sofist filozof, günün modasına kapılmış olmalı ki şöyle demişti:

> “İyilik, içerisinde kötülüğün az bulunduğu bir iyilik; kötülük, içerisinde iyiliğin az bulunduğu bir kötülüktür.”

Osmanl zamanında takkeyi cukkalamada yetersiz gören zihniyet de “al takke ver külah” diyerek durumu betimlemişti.

Tiyatro idi, sahne idi, opera idi, güzel konuşma idi… Suya sabuna dokunmak istemeyenler de sabunu tiranın eline verip, leğenin başında beklemeyi daha etkili görmüşlerdi.

Tabii padişahların hepsi bir değildi; Fatih gibi sabun içinde güzel parfüm kullananlar da var, Deli İbrahim gibi vezirlerinin karısına göz dikenler de.

Cephelerin muzaffer komutanı Mustafa Kemal, cephelerde düşmanı, alet ve oyunlarını gördü. Vahdettin’in yaveri iken devrin Osmanlısını nereye sürüklediğini ve sarayın en azından bundan sonra lokomotif olamayacağını gördü.

Birinci Dünya Harbi sonunda Müttefikler yenilince Osmanlı da yenik kabul edilmiş, Sevr ve Mondros devreye sokulmuş, Anadolu payitaht ve önemli şehirleriyle işgale uğramıştı.

Vatan işgal edilmiş, millet yorgun, bitap ve fakir düşmüştü. Ama bu milletin kaderinde diz çökmek yoktu. Tanrı’nın gönderdiği Hızır’ın mücessem hâli Mustafa Kemal sahneye çıktı. Millet arkasındaydı.

19 Mayıs 1919’da başlayan zorlu yürüyüş, 9 Ağustos 1922’de Sevr’i ve Mondros’u düşmanın cebinde buruşmuş bir şekilde İzmir’de denize döktü.

Lozan’da Batı bu yenilgilerini kabullendi; sınırlarımızı tescil edip onayladı.

29 Ekim 1923’te CUMHURİYET İLAN EDİLDİ.

KUTLU OLSUN, EBEDİYEN…

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *