Hasta yatağından doğruldu ihtiyar. Neyin yaklaştığını bilmesi, onu dünyadan koparmamıştı. Ziyaretine gittiğimizde aklına gelen her şeyi sordu. O günlerde Afganistanlıydık meselâ, onu da sordu. Ben hiç yorulmadım, yüzünün çizgileri ?konuşan harita? gibiydi. Şimdi bana en çok üzüldüğün şeyleri say deseler, ?Keşke daha çok konuşsaydım ihtiyarlarla.? cümlesini ilk sıralara sokarım. Çok memnun olmuştu. Sonra, refakatçisi olan ve ilim yolunda hayli ileri arkadaşa, ?Anlatmayacaktın neden okudun o kadar ilmi!? diyerek sitem bildirdi. Böyle resimler çeker ve sonra arkasını günü gelince yazarım. Bu da onlardan biridir. Bence yüz yüze ilişkiler, o ihtiyarla ve kuşağıyla beraber son nefesini verdi.
Nesiller arasında iletişim kopukluğu ?Net Öncesi? problemdi; günümüzde herkesi kuşatan ?vasıtalı iletişim? söz konusudur. Gerçeklikle insanların arasına müşterek olmayan ama iştirakçilere açık dünyalar girmiştir. Yaşantıların müşterek olması, hatta aynı çatı altında olması bir bütünden ?bu dil olabilir- referans alan anlamalara kapalı olduğu için, anla(ş)ma ortadan kalkmıştır. Bu, karşı çıkma şöyle dursun; düşünme ile var olma arasında bağı ortadan kaldıran bir ?onay mekanizması?nı işletme kolaylığı sağlamaktadır. Komplo teorileri, doğru oldukları anda bile bu mekanizmayı kuvvetlendirmektedir. Çünkü doğru çıkarsa, stratejik anlamını yitirmiştir.
İhtisaslaşma yeni bir olgu değildir. Yeni olan, duvarcı ile sıvacının hangi mimarî esere hizmet ettiğini bilemeyişidir. Maharet sahibi de olsa, duvarcı ustasının şakulden, çırpı ipinden ayrı bir önemi yoktur. Sanat böylece bertaraf edilmiş, mimarî esere müdahil olması engellenmiştir. Günümüz epistemik dünyası, herkesi ve her şeyi parçalamayı ahlaken sorgulanmaya kapalı bir alışkanlık haline getirmiştir. Epistemolojinin saf izleyicileri sadece bilimi meslek edinenler değildir. Bilimci, meşruluk kazandırma işlevi gibi önemli bir rolü yerine getirmiş olabilir. Hayat, muayyen bir istikamette yontulmadıkça; tamamen ters istikamette yürüse bile, keserin neyi kestiği hakkında kimse kolay kolay konuşmaz. İhtisas, alanı sadece akademik kuruluşlarla sınırlandırılamayacak boyut ve işleve sahiptir; çoğunlukla da ?görev dağıtımı? ile ilgilidir. Geleneğin parçalanmış dünyasındaki kavrayış noktaları bile, uzmanlıkla ilgilendirilmiştir. ?Yiğitlik? meselâ? Konjonktüre bağlı olarak oluşan, değişen ?takas-statü? biçiminde ve ?zorunlu-geçerli? bir düzenek olabilir. Gelenek ile modanın iki taraflı parçalanması, ?Dünya iktidar?a ve ?Dünya Ekonomi?ye söylem rahatlığı ve eylem repertuarı genişliği sağlamaktadır. Dağıtım, profesyonelce yürütülür ve parça başına herkes ödülünü alır. Sonra, çalışmalar birbirine lehimlenerek ?sentetik bir hayat? oluşturulur.
Bir uzmanın, ?dünya iktidar?a eklemlenmiş olduğunu fark edemeyecek kadar koptuğu, toz boya serpiştirilmiş rutin hayatına yeni bir anlam kazandıracak tek şey; daha yüksek bir uzman yahut danışman sıfatıyla terfisi olabilir. Yükseltilmiş şahsiyet, kıymetinin anlaşıldığı vehmine kapılarak, hafif çakırkeyf gibi konuşmaya başlar, geriye dönük bütün ?nizam verme? borçlarını eda fırsatı bulmuştur. Koptuğu gerçek hayata tekrar dönmüş müdür? Hayır! Sadece, daha dıştan ve yukarıdan bakma, icabında insan eylemlerine daha etkin müdahale etme imkânı bulmuştur.
Cüppenin anlamı artık bulanıktır ama kürsü de pek sefil durumdadır. Ki kürsü, az çok dokunulmazlık kazandıran en mühim nesnedir. Konuşmaya yetkili olan konuşur; evet ama ?yukarıdan hitap? imkânına erdiği için konuşur; günlük hayat ve hayat süren insan artık onun için ?vasıtalı iletişim?e açık varlık ve varoluş alanlarıdır. Bir hastaya varmak, bir içim su vermek Donald Trump için meselâ, vesikalık resim olabilir; cüppe ve kürsüsünden dolayı dokunulmazlık kazanan biri için ise sorumluluktur. Çünkü yetkili değil, yetkindir; bilir ve bilenle bilmeyenin sorumluluğu aynı düzlemde değildir. Sorumluluk, konfeksiyon elbise gibi değildir; ferdiyetine mahsus ölçülerde dağıtılmıştır.
Konuşmayı, ?belirlenmiş bir konu? hakkında söz söylemek durumuna çeviren modern epistemik yapılaşma; ?muhatapsız?dır ve özellikle ?muhatapsızlaştırma operasyonu? işletilerek konuşmanıza müsaade edilir. Bu sahte iletişim ortamında konuşan kişi ?müsaadeli özgür?dür, dinleyen kişi ise ?zorunlu sağır?dır. Bireyin kaçış noktaları o noktada devreye girer ve ona ?kendine mükemmel? bir dünya sunar. Bu ?mükemmel dünya? kendisini ifade ettiği yer olduğu gibi, bazen kendini ?kral? bile hissettiği bir dünyadır. ?Âlem buysa: kral benim!? nakaratının, şarkının söylendiği günlerde oluşturduğu şablon, zamana dayanıklılığını korumaktadır. ?Buysa:? şartı kalkmıştır, ?Âlemin kralı sensin/benim!? biçiminde özden kaynaklanmayan bir kendine güvene dönmüştür.
En kralından üç ?kamyoncu sözü? bir şeyi aydınlatmaz ama en azından bu yazının yolculuğunu gülümseterek sürdürmeye yetebilir: 1. Alayına Değil Kralına gider/Kamyoncuyuz Koçum Şeklimiz Yeter. 2. Hayatımı Yazsam Duble Yol olur. 3. Benim Yaşantım Senin Hayalin Bile Olamaz. Eski kamyoncu sözlerindeki arabeske kaçan tevazuyu, bu rast gele seçtiklerimde ve benzerlerinde arasanız bulamazsınız. Hadi 4. diyelim, bu da başlık olsun: Özendiğiniz Hayatı Yaşamakla Meşgulüm. Kamyon arkasından alın bu sözleri başka alanlara nakledin, mahiyetine dokunmadan ufak tefek değişiklikler yapabilirsiniz. Yahut başka alanlardaki konuşmalarla, söylemlerle mukayese edin. Size, ?Ben emsalsiz güzelliklerin gizli adresiyim?? diyen şiirler bile okuyabilirim.
Konuşanlardan biriyseniz âlemin krallarından alacağınız en olumlu tepki, ?Sen anca konuş!? olacaktır. Muhtemelen bir işin, bir dişlinin parçasıdırlar ama kendilerini kral gibi görmektedirler. Kralların her hangi bir metaya sahip olmakla ulaştıkları ?takas-statü? varsa, ?Neden susmuyorsun!? biçiminde örtük bir tehditle bile karşılaşabilirsiniz. Kendinizi iştirakçilerden biri yerine koymadığınızda, hiçbir şeye aldırmadan söz söyleyebilme şartını yerine getirmişsinizdir. Yaptıklarınızı değil, yapamadıklarınızı konuşursunuz. Yapacak kudrette iseniz ve yapabileceğinizi başkalarına havale maksadıyla konuşuyorsanız; sıradan bir siyasi söyleme kapılmışsınızdır yahut gücenik bir muhalifsinizdir. Yapmaya muktedir olduğu şeyleri yapmayan insana; eğer ahlâkî açıdan bakarsak, insan içine çıkamaz.
Durumu bahane ederek birine, durumları bahane ederek birilerine alışkın oldukları ?vasıtalı iletişim? yoluyla söz söylemek çok zor. Ancak, alışkın olmadıkları sözler söylemenin başkaca bir yolu da yoktur. Konu, tamamen bağımsız ve özünüzden kaynaklanmışsa, konu(ş)manızın muhatapları kesinlikle bellidir. Aldırmazlarsa, en azından ?Günah benden gitti!? deme hakkınız vardır. Müsaadeli özgürlük de, zorunlu sağırlık da bile bile kendini şakul yahut çırpı ipi olarak konuşlandıran ?benlik? ile ilgilidir. ?Bile bile? dediğimizde: Cehalet, mazeret olmaktan çıkar.
ÖZENDİĞİNİZ HAYATI YAŞAMAKLA MEŞGULÜM
Berat Demirci
Yorumlar