Medeniyet, şehir demektir. Şehirlerimizin başına gelenler ise bir medeniyetin özünün nasıl tahrip edildiğinin dünyada eşi az bulunur örneğidir. Sömürge olmamasına rağmen, ?şehir mimarisi bilinci?ni kaybeden bir toplumun umumî cehaleti, çok derin bir cehalettir. Dinî zayiat resmî nutuk ve kimlik ilanlarıyla çözülemeyecek derinliktedir. Toplum mühendisliği adına yapılanlara yöneltilen eleştirilerin; şehri katleden ?kent mühendisliği?ne hiçbir zaman yöneltilmemiş olması: bu ülkede İslam´ın bizzat kendisinin ahlakî alanda rolünü daraltmıştır.
Mekânla insan ayrılmaz bir bütündür. Kadim Şehirler, müslüman bir bilincin ürünü olarak içinde az bilen ama tereddütsüz daha samimi ve arifane yaşayan insanlar barındırır. Mimarî, öznelerin bilincini doğuran ve dolduran en önemli faktördür. Bugünün kentli müslümanının benliğini inşa eden esas unsur İslamiyet değil; rant ve kâr arzusunun tavan yaptığı piyasadır. Her sorunun öncelikli cevabı ?Kimin, ne çıkarı var?? sorusunda gizlidir. Diğer unsurlar sübjektif ve görecelidir.
Bu yazıyı, özellikle de üstteki paragrafı yazarken, anladığım ama ifade edemediğim bir durumu da anlamış olabilirim. Bugün kendilerine özellikle ?Müslümanlar!? diyen ve dedirtmeye çalışan zümreler, İslam´ın kamu alanında ve insan ilişkilerini düzenleme noktasında ahlâkî bir rolü olmasını en istemeyen kesimlerdir. Namaz, oruç gibi göstergeler ?ne kadar yerine getirildiği- bilinemese de, aralarında alış verişi söylemleştirme imkânı sunan tek bağlarıdır. Kamu alanında, siyaseten bir zamanlar karşı çıkar gözüktükleri laik kesimlerden daha sekülerdirler. 28 Şubat sonrası, bu potansiyel kendiliğinden ortaya çıkmıştır. Darbeciler dünyevî alanların bu denli ellerinden çıkacağını bilselerdi, kesinlikle böyle bir işe kalkışmazlardı. Bu, belli ki bekledikleri bir şey değildi, düşünmeyi bilmeleri zaten ihtimal dışıdır. Din, artık resmî yahut gayr-i resmi şirket politikalarının belirlediği sınırlardadır. Bütün samimiyetiyle İslam´ı bir ahlak nizamı kabul edenleri, ?Düşman? tanımına sokmakta da zerre kadar tereddüt gösterilmez. ?Kent? an itibariyle, kendi dindar öznesini inşa etmiştir. Bu, acı da olsa, en tabii şeydir. Samimi müminler ise aynı mekânı paylaşsalar bile, ayrı bir zaman bilinciyle yaşayarak hayat yolculuğunu sürdüren göçebelerdirler; marjinal unsur bile sayılabilirler. Bu, aynı zamanda kentlerde çok az şehirli kaldığını da bize ihtar etmektedir.
Şehir kalıntılarına gösterilen nostaljik sempati, bir zamanlar yaşanan ama bugün hayattan çekilmiş olan bir hayat tarzına hürmet bile değildir. Nostalji, tükenmişliğin ve tüketiciliğin göstergesidir. Özel bir örnek, yeni Kaleardı Projesi´dir. Bu proje gerçekleştiğinde ?film seti? olarak kullanıma arz edilmesi düşüncesi, iktisadî açıdan rasyonel ve tebrike şayan bir karardır. Amerikalıların sinema sektörü için ?Western Kasabası? inşa etmeleriyle, ?Eastern Kasabası? inşa etmenin mahiyet farkı yoktur. Her ikisi de turizme ve film seti olmaya elverişlidir. Tarihî filmler için amele meydanından figüran temin etme imkânı da doğabilir.
Bundan sonra, yaşanmış medeniyet maceramızın hangi kişilikli parçalarının turizme elverişli hâle getirilmesi için, neler yapılacağını da dikkatle takip etmek gerekir. Pazarın dışına çıkamayan hiçbir toplum, medeniyet tasavvuru geliştiremez. Göstergeler ve söylemler, iktidar ve piyasa içinde döner durur.