Dijital dünyanın göz alıcı perdesi, gerçek hayattaki rollerimizi unutturarak bireyleri sessiz bir çöküşe sürüklüyor. Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tuncay Dilci, sanal kimlikler ve gerçek yaşam arasındaki makasın açılmasının, bireyi depresyondan intihara kadar götüren tehlikeli bir rol karmaşasına neden olduğu konusunda uyardı. Bu durum, sadece bireysel bir sorun olmaktan çıkıp toplumsal bir tehdide dönüşüyor.
Sivaslı Profesörden Ezber Bozan Uyarı! İşte Milyonların Yaptığı O Hata! pic.twitter.com/jw3E9eTVGu
— Bizim Sivas Gazetesi (@bizimsivascomtr) October 19, 2025
Günümüz dijital çağında sosyal medya profillerimiz, aile içindeki konumumuz ve iş hayatındaki kimliğimiz arasında sıkışıp kalıyoruz. Uzmanlara göre bu "rol karmaşası", bireyin psikolojisini derinden sarsarak toplumsal güveni ve aidiyet duygusunu yok ediyor. Sanal dünyada yaratılan idealize kimlikler, gerçek hayatın sorumlulukları ve rolleriyle çatıştığında ise kaçınılmaz bir içsel bunalım başlıyor. Prof. Dr. Tuncay Dilci, bu karmaşanın topluma yayıldığında şiddet, çatışma ve depresyon gibi ciddi sonuçlar doğurduğunun altını çizdi.
Sanal İlişkiler Ailedeki Otoriteyi Nasıl Sarsıyor?

Prof. Dr. Dilci'ye göre tehlike en çok aile içinde başlıyor. Sanal ilişkilerin yüzeyselliği, aile içindeki samimiyeti ve içtenliği yok ederek otorite boşluğu yaratıyor. "Özellikle aile içerisindeki otorite zayıflaması, sanallaşan ilişkilerin yüzeyselleşmesiyle beraber oluşmaktadır," diyen Dilci, bu durumun bireyin benlik beyanında ciddi sorunlara yol açtığını ve gerçek hayattaki rollerini doğru anlamlandırmasını engellediğini belirtti. Dijital nesnelerle sürekli meşgul olan birey, hayatın temel rollerinden uzaklaşıyor.
Toplumu Bekleyen Büyük Tehlike: Güven ve Aidiyet Kaybı

Rol karmaşasının toplumsal düzeydeki en yıkıcı etkisi ise güven ve aidiyet duygusunu ortadan kaldırmasıdır. Prof. Dr. Dilci, insanların sanallaşan kişilikleriyle birlikte karmaşık kimlik sorunları yaşadığını ifade ediyor. Bu durum, toplumsal güveni zedeleyerek sosyal sermayenin azalmasına neden oluyor. Trafikteki ani öfke patlamaları, artan aile içi şiddet ve bölünmüş ailelerin temelinde, bireyin gerçek hayattaki rollerini tanımlayamamasından kaynaklanan bu karmaşa yatıyor.
Sosyal Medya ve Gerçek Hayat Arasındaki Uçurum Büyüyor

"İnsanların sosyal medya veya sanal mecralardaki hâl ve hareketleri ile gerçek dünyadaki hâlleri birbirinden ayrı," diyen Prof. Dr. Dilci, bu ayrımın tehlikeli boyutlara ulaştığını vurguladı. Sanal dünyada oluşturulan kimlik ile gerçek kimlik arasındaki açı büyüdükçe, kişide rol çatışması ve kimlik bunalımı derinleşiyor. Bu durum, bireyin iş yerindeki üretkenliğini düşürmekle kalmıyor, aynı zamanda gerilim ve gerginlikle beslenen bir "şiddet üretme mekanizmasına" dönüşüyor.
Sosyal Barış ve Üretkenlik Tehdit Altında

Bireyin yaşadığı kimlik ve aidiyet sorunları, iş ve sosyal yaşamda performans düşüklüğüne yol açıyor. Prof. Dr. Dilci, bu durumun sadece psikolojik bir rahatsızlık olmadığını, aynı zamanda ülkenin, milletin ve tüm insanlığın geleceği için ciddi bir tehdit oluşturduğunu belirterek, dijital dünyanın gerçek hayattaki rollerimizi gölgede bırakmasına izin verilmemesi gerektiğini sözlerine ekledi.