MAHMUT İLE NİGÂR

 

Vaktiyle Gençkahraman şehrinde Hurşit Bey namında bir hükümdar vardı. Hurşit Bey, çok adil hükümdardı, fakat bazan da gazaba geldiği zaman, etrafı kan deryası etse gönlü ferahlamıyordu, bu kadar hırsı vardı. Adli adaleti sülalesinden geliyordu. Hırsı da dünyada çocuğu olmamıştı, onun için gönlü gamlandıkça gazaba geliyordu.

Birgün Hurşit Bey divanhaneden çıktı. Düşüncesiyle, kafasının dalgın bir halinde evine geliyordu, öğle zamanı. Mahalle çocukları da evlerinin önünde, balkonlarında, pencerelerinde birbirleriyle şakalaşıp oynamış gülüşüyorlardı. Hurşit Bey bunu görünce, gönlüne bir gazap geldi. “Benim çocuğum yoktur da çocuklar bana karşı alay ediyor.” dedi, cam sıkıldı.

Öğleden evvel divan açıldı. Divanhanesine gelip, geçti makamına oturdu. Tacının kafasına koyduktan sonra, veziri vüzerası geldi. Yerli yerine oturdular. Yukarıya doğruldu:

Ey benim on iki mirzahanlarım!
Buyrun şahım, dediler.
Ben bugün kendi kendimle baş başa uğraşırken, sizin mahalle çocukları, bana baka baka güldüler, alay ettiler. Ben bundan böyle çocukların maskarası mı olacağım? Kat’i olarak emir veriyorum, ilan yapıyorum; bundan böyle Gençkahraman şehrinde her kim gülerse, sorgu sualsiz kafasını kestireceğim, dedi.

Emir fermanı yazdı, tellala verdi etrafa bağıttı. Bütün Gençkahraman şehrinde duymayan kalmadı. Etrafa hususi hafiye muhafızlar çıkardı. Halkı takip edip geziyorlardı. Tabi can korkusuyla hiç kimse gülemiyordu. Şayet, cahil cühela gençler unutur da gülecek olursa, Hurşit Bey’e getiriyorlar, o da vermiş olduğu emri geri aldırmayarak derhal öldürtüyor. Bu minval üzerine epey zaman devam edip gidiyor.

*   Anlatan: Yıldızeli’nİn Bakırcıoğlu Köyünden 1926 doğumlu Aşık Ahmet BOZKURT.

 

Evvelce öyleydi, şimdi de olabiliyor. Muhafızlar, arkalarını Hurşit Bey’e verdikleri için zulmü artırdılar. Adamı çekemezlerse veyahut canlan sıkıhrsa. bir genci gülsün gülmesin, güldü diye başını kestiriyorlar. Böyle durum çoğalmaya başladı. Henüz köyden gelmiş, genç delikanlı, bir arkadaşıyla konuşurken muhafızların nazarını çekti. Bunun gençliğini, kıyakbğını, duruşunu çekemediler.

Tuttular kemerlerinin arkasından bağlayıp Hurşit Bey’in huzuruna getirdiler. Hurşit Bey çocuğa bakıp, hayran meftun oldu.

Bunun kabahati ne’ diye sordu.
Güldü hükümdarım, dediler.

Çocuğun vaziyeti hükümdarın hoşuna gittiği için Hurşit Bey buna yekten emir vermedi. Yukan doğruldu;

-Gel oğlum, dedi. Gençsin. Gün görüp murat alacakları zamanların. Ben koca bir hükümdarım. Benim emrimi nasıl ayaklar altına alıyorsun, canına kıyıyorsun, dedi.

Çocuk:

-Hükümdarım! Ben senin emrini bilmiyorum neyse, dedi.

-Ben ilan ettim; her kim gülerse, boynunu sualsiz vurduruyorum. Sen bunu hiç duymadın mı?

Duydum hükümdarım, dedi.
Neye güldün ya?

-Gülmedim hükümdarım. Yalnız, muhafızların sana güvenerek ve dayanarak zulmü artırdılar. Güleni de gülmeyeni de çekemediklerinden tutup buraya getiriyorlar. Ben gülmüş değilim hükümdarım. Yalnız, senin emrin geri kalmasın, benim boynumu kestir, dedi.

Hükümdar, bunun hakiki hürmetine kanaat getirerek emrini geri aldı, bunu azat etti. Delikanlı gittikten sonra kendi kendine şöyle bir düşündü. “Ben, bir köy delikanlısı kadar düşünememişim. Evet, muhafızlar bana çekemediklerini de getiriyor. Ben de şimdi emrini geri alsam, milletin içinde bana bir nokta olur.” Birinci vezirine:

Vezirim, dedi.
Buyur hükümdarım*

 

Gel bakalım. Geldi.
Buyur hükümdarım! Dedi ki vezirine:

-Kılıklarımızı değişelim, bizi kimse tanımasın. Biraz azık tozuk peyda et. Memleketten uzakta, birkaç ay orada burada biraz gezelim de hırsımız geçsin.

Gitti bir dervişan elbisesi getirdi. Bunlar kılıklarından çıktılar, dervişan kılığına girdiler. Eski giyim şal, aba giydiler. Kafalarına kavuk Örttüler. Ellerine asa aldılar, dayanmak için... Allahaısmarladığı çekip Kahraman şehrinden çıktılar.

Hurşit Bey geziyor, hırsı teskin olsun diye... Hemi de “Belki bir ağzı dualı bulursam, biraz ihsan verirsem, bir dua eder de çocuk babası olurum. Ağzı dualı kulu, belki şurada bulurum, belki burada bulurum” diye o yana bu yana bir, bir boçak ay kadar dolaştı. Çok yetim öksüzler, yoksullar sevindirdi.