Mükellef olduğumuz konular var. Kendi öz benliğimizle alakalı, daha sonrada çevreyle alakalı. Üzerinde uzun uzun düşündüğüm kimi zaman farklı tutumlar karşısında şaşırdığım bir konu, şüpesiz ki mükellefiz diyeceğim, lakin bazı davranışlar sonucunda tekrar düşüneceğim bir husus. Bana göre hiç de olumlu olmayan bir furya var. « Sıfır beklenti » yani « kimseden bir beklenti duyma !» Duyma ki, hayal kırıklığına uğrama. Bizim değerlerimize uygun mu bu tutum ? Belki iyi bir şey gibi lanse edilse de beklememeyi öğrenen insan, iyilik etmeyi de unutacak zaman içinde. « Ben beklemiyorum bendende beklemesinler », gibi ve yavaş yavaş ilişkiler yozlaşacak ve hatır gönül kalmayacak. Yaratılış hikayemize dönersek, dünyaya gönderilirken bir çok ilişkiden sorumlu olarak gönderildik. Aslında kolaya kaçmak mı ?  İlişkileri yok saymak. Gerçekten beklemiyormuyuz kimseden bir şey ? Beklesek çok mu hata ederiz ? Günaha mı gireriz ? Kuğul olmaz mı ? Beklenti duyarsak ... Tam tersini düşünelim şimdi : « Beklentim var çünkü ben insanım, yer yüzü diğer insanlarla güzel, zor günümde derdimi dinleyecek dosta ihtiyacım var. Hastalandığımda hatrımı sorana, usulende olsa ziyaretime gelene ihtiyacım var. Bayramlarda sıkça zilin çalmasına, ikram edilmek için hazırlanan ikramlıkların sunumundaki koşuşturmaya ihtiyacım var. Özlenmeye ihtiyacım var. Davet edilmeye, bana özel yapılan kahveye, keke ihtiyacım var. Telefonuma gelen aramalara. Yeni bir şey aldığımda hayırlı olsun denmesine ihtiyaçım var. » İnsan yanlızlıktan ne zaman zevk alır lezzet alır biliyormusunuz ? Çevresinde iyi insanlar varsa, onlardan kalan zaman « kaliteli zevkli bir yanlızlıktır » hep yanlızsa insan ancak bu bir işkencedir. Adem (a.s.) yeryüzünde tek kalmadı. Havva validemiz eşlik etti, « Tek » olmak ALLAHA mahsus dur. Önce bizim beklentilerimizi dillendirdik, şimdi ise çevremizdekilerin bizden beklentilerini ele alalım. Beklemeliler mi ? İnsanın bir çift güzel söze de ihtiyacı vardır. Teselliye, sırtını sıvazlayana ihtiyacı vardır. Hayır biz beklemiyoruz, bizden de beklenmemeli değilmi ? Hiç kimseye tabiri caiz ise eyvallahımız yok. Peki şimdi bir soru : anne baba hakkından, komşu hakkından, evlat hakkından bahsedilen kur´a-nı kadim yeryüzünde hangi canlı için indi ? Evlilikte dünya hayatını eşin için cennete çevirdiysen, sen eşinden eşin senden razı ise bu karşılıklı memnuniyetten Allah da razı olur. Yani biz birinin cenneti yada cehennemi olabiliriz. Razı olmak  ve razı edilmek iki ana madde var bizim için. Şimdi beklentiyi sıfıra indirdik, aynı zamanda kimsede bizden beklememesini sağladık, işi bir nevi kolaya aldık. Sizce bu yol ne derece doğru ? Biz kuluz kabul edelim ki, insani ilşkilere ihtiyacımız var ? Hem bu insani ilişkileri sürdürürken, sonunda bol sevap var. Daha güzel bir dünya için, kendi mahrem alanımızı belirledikten sonra, önceliklerimizi sıraladıktan sonra iyilik etmekten kaçınmayalım.   İnsan insana liman olsun, İnsan insana yurt olsun, İnsan insana yoldaş olsun,,İnsan insana hep bu dünyada hem de ahrette cennet olsun