Prof.Dr.Münir KUTLUATA’ya ithaf 

Israrla arkadaşlarım kısa yaz Zekai okuyamıyoruz diye mesaj atıyorlar. Bu gün onların sözünü tutup kısa yazacağım; şayet tanrı olsaydım, meleklere emir verirdim, gökte birer yıldız olan anneleri yeryüzüne indirin, ellerindeki prangaları açın, yavrularına, evlatlarına ve torunlarına sarılsınlar. Akşam olunca tekrar gökyüzüne çıkarın.
(Anneler günü) 
Karanlığa karşı bir sözü olmalı insanın. Günbatımına şairler zaten söylüyor. O nedenle ben karanlığa karşı konuşuyorum. Ben sadece rüzgara karşı atını süren Yıldırım Beyazıt gibi konuşuyorum ama o hem susuyor, hem ağlıyor hem gülüyor, insan gibi.Ve her sözüm onda utangaçlık duygusu üretmeyip, siyahın asilliğine asillik katsın diye kafa patlatıyorum.Her sözüm Mecnun gibi çöllere baksın, Ferhat gibi su getirsin istiyorum.Gayret benden, sabır sizden.
Virüs güneşi bile soğuttu. Mayıs’ın bu kadar soğuk olduğuna hiç rast gelmedim.Maalesef güneşte, belleğimde öldü, bu mevsim.Çiçekler kokusuz. Hatta annemin yadigarı çiçek bile kurudu, dışarda. Çok üzgünüm.Çünkü onun kuruduğu bu gün yani anneler gününde gördüm .Yapraklarının cesetlerini bile göremedim. Çünkü yetmiş gündür dışarı çıkmıyordum. Bu gün sitede yürüyüş yaparken gördüm, çok üzüldüm.İyi ki onların idam urganları görmemişim. 
Gözlerimiz değil sesimiz bile mahpus, bu günlerde.Telefonda ki sesi sevmiyorum. O en son canlı seslerini ve renkli gözlerini özledim, arkadaşlarımın.
Ben kendime çay yapmayı seviyorum.Ben kendimle mutluyum be gardaş.Kendi olmak. Kendi şiirini üreten bir Türk milleti, kendi edebiyatını geliştiren bir Türk aydını ve kendi tanıyan ben, biz, siz ve onlar. Hakeza kendi teknolojisini yaratan sanayi; işte Türk medeniyeti.Gerçekliğin değişkenliğini kuramayan bir toplumuz, geçmiş ve halen. Bu aydınımız en büyük problemi. O nedenle Türk medeniyeti kuramadık.
Birden aklıma geldi. Hemen yazıyorum. Konu kopuyor ama yazmalıyım;”Geçen yazılarımda sosyalistlerin parayı kaldırıp, zamanı birim yapmalarını derinleştirebilsem, belki marksı modernize etmiş olabilir miyim?”Ne dersiniz.Yani “iktisatta Zaman” kavramını yeniden gözden geçirmek gerekir diye düşünüyorum.
Virüs sadece sağlık ilminin değil, siyaset, sosyoloji ve uluslarası sermayenin vitrinini değil, vitrini ayakta tutan değerleri yıktı.
Kafamın karışık olduğu için ordan oraya daldan dala atlıyorum. Kızmayın.Sadece kafamın dağınık olduğunu kabul ve af ediniz. Nihayet bu bir günlük. Akademik çalışma değil ki, sistemi, usulü ve üslubü olsun.İki saat düşün iki dakika yaz.Bu kadar.
Pazartesi sabahı, saat;07.15.İlk aklıma gelen; virüs sonrası, dünya para sisteminin altın endeksli dijital paraya döneceği ve ulusal paraların piyasadan çekileceğidir. Böylece altını elinde bulunduran güç tekmerkezden dünya ekonomisine yön verecek. Bu durumda virüs bunu gerçekleştirme için üretilmiştir, diye düşünüyorum. Bağımsız milli devletleri bitirme operasyonu olan virüs bu anlamda ekonomik savaşın biyolojik atom bombasıdır.Virüs günübirlik politikalarla, ölen ve kurtulan hasta sayısıyla veya hastane kapasitesiyle değil uzun dönemli analizi yapılmalıdır. Belli sistemler değişecek ama nasıl ve Türkiye yeni ekonomik ve sermaye dağılımında nasıl uyum sağlayacak, konumu ne olacak? Bunların tartışılması gerekeceği yerde, günlük siyasi rant peşinde koşmak, ülkemizi zora sokar. Bu arada ülke aydınları depo ettikleri bilgileri kelime değiştirerek yorumlamaktan kendinilerini kurtarıp, gelecek uzun dönemde olabilecekleri tahayyül ve tartışmaları gerekir.Bu günki döviz kuru önemli fakat ondan daha önemlisi uzun dönemde ne olacağıdır. Ekonomik sürdürülebilirlikte budur. Çünkü önümüzdeki yarım asırda başta emtia üretim tüketim kalıp ve kültürü değişecek, buna bağlı olarakta parasal sistem değişecek. Türkiye’nin buna hazırlanması gerektiğini düşünüyorum. Bir örnek verelim; Türk eğitim sistemi uzaktan online eğitimine öyle veya böyle bir nebze üniversitelerde virüs öncesi uygulandığı için, eğitimde hızla uyum sağlandı. Eksikleri mutlaka var ama giderilebilir. Aynı bağlamda mikro anlamda birey ve birimlerde online üretim ve tüketim kültürünü eloktronik ticaretle uyum göstermeye çalışıyor. Bu durumda şayet altın para sistemine geri dönülürse ki, durum onu gösteriyor, Türkiye ne kadar hazır. Özellikle altına endeksli doların ortadan kalkması ve bütün dünya ülkelerininde ulusal paralarının piyasadan çekilmesi dijital paranın ödeme sistemi olması haline Türkiye’nin alt yapı hazırlığı olması gerekir, diye düşünüyorum. Bu arada yeni sistemde ulusal para olmayınca ulusal merkez bankalarınında görevleri bitecek ve bağımsızlık ortadan kalkarak yeni bir sömürge ve emperyalist sistem kurulucak. Dünya buna doğru gidiyor. “Tek dünya, tek devlet, tek para”, tek dil.” Yani Görülmez elden görülmez devlete geçiş virüsle başladı.Bu Tartışmaları daha yüksek bir fikir planına doktora tezleri nasıl olsa getirecek. Ben sadece kapı deliğinden dünya odasına baktım, bakıyorum.Türkiye’nin dünyada ki geniş çaplı değişime uyum gösterecek tartışmalara başlamasının zamanı gelmiştir. Virüs bu tartışmaların sosyolojik, siyasal, ekonomik  adı olması gerekirken sadece biyolojik veya sağlık adı olmamalıdır. Virüs büyük ve geniş çaplı değişimin tarihsel adıdır.Bütün bunlarla beraber aklıma gelen ve beni ürküten bir konu daha var. Farz edelim ki bütün bunlar gerçekleşti. O zaman moral, din ve kültür değerleri ulusal anlamda ne olacak? Beni korkutan dijital dünya para sistemi değil, milli kültürlerin nasıl boyut ve şekil değiştireceğidir? Veya değerler muhafazakarlık içinde kalıp maddi değerler mi sadece değişeceğidir.
Virüsün bütün alanlarda tahribat yapacağı açık. Esas olan tahribatı yeni sisteme uyum sağlıyacak şekilde, rehabilitenin nasıl edileceğinin politikaları geliştirimelidir. Asıl aydınlar, bürokratlar bunu konuşmalılar.
Yani bu gelişmelere bir dönem ister batılaşma ister batılılaşma demiş olsunlar şimdi bu yeni dünya düzeninde bu kavramları tam anlamıyla içerisine alacak olan “dünyalaşmadır”.
Her şey karıştı. Şimdi burda aklımıza hemen şu şarkı geldi sanırım; “nasıl olsa dünyada bütün işler karışık.”
Çok mu ütopik. Olsun. Bir gerçek var, eski dünya ölüyor. Hemde cenaze törenine sadece virüs katılıyor.Ben sadece endişelerimi paylaştım. Yeni nesiller belki bu ütopyayı düşünecek eski nesil gülecek. Olsun.Ben bir nesli düşündürdürürken diğerini tebessüm ettirdiğim için görevimi yapmanın huzuruyla, müsadenizle bir iki saat uyuyayım.
Saat; 11.36. Uyandım, uyandımda ben yandım. 
Gün başladı.Güneşimi kapatan perdeleri açtım.Fonda Tatyos efendinin gamzedeyim deva bulmam şarkısı var.
Tercüme, çevirmen aydınları haydi bakalım konuşun, lütfen.
Kemal Tahir ne diyordu; bağımsızlık, namuslu olmaktan daha zordur. İşte yeni döneme bu cümlenin çerçevesinde bakıldığında işimizin zorluğu daha iyi anlaşılır. 
Sitede 7000 adım attım. Yavaş yavaş. Kimse olmadığı için rahatça yürüdüm.Sonra eve gelip duş aldım ve film izliyorum. Genel sağlığım iyi. İnşallah sizlerde iyisinizdir. Sizlere dua eder, sizlerden dua beklerim. 
Yeni nesiller “virüsün” eseri mı olacak dersiniz? İftara içli köfte yoğurt var. İçli köfteyi öğrencimin annesi gönderdi. Onun eline sağlık, banada afiyet olsun.