Deprem esnasında ben de memleketim Adana’daydım. Şafak vakti… 12 katlı binanın 8’nci katında beşik gibi sallandık. Yataktan indim, diğer odaya ailemin yanına koştum ve sadece dua edebildim. Kışın o dondurucu soğuğunda tarihe geçecek olan o depremi bizzat yaşadım. Bu depremde birçok akrabamı ve arkadaşımı kaybettim. Ve hala haber alamadığımız onlarca kişi… Depremden 1 saat sonra enkaz altında kalan akrabalarım için Gaziantep Nurdağı ve Kahramanmaraş’a gittim. Harabeyi andıran şehrin sokaklarında herkesin dilinde aynı soru vardı. Acaba yaşıyor mu? Hala haber yok mu? Ölmüş olabilir mi? Ne zaman kurtarılır acaba? Günlerce enkaz başında bekledik. Çaresizlik çığlıkları beynimin içine işliyordu resmen. İçim acıyor, allak bullak oluyordum. Bunlar da yetmez gibi enkazdan çıkan eşyalar can yakıyordu. Kaç evlat yitirdi annesini, babasını… Kaç anne ve baba kavuşamadı yavrusuna… Kaç kişi bir daha göremedi eşinin yüzünü, sayamadım. Sevdiklerini ve yakınlarını kaybeden insanların sözleri canımızı çok acıtıyordu. O sözleri hala hatırladıkça yemek yemeğe, uyku uyumaya utanır oldum. Ülkece görebileceğimiz en büyük felaketi yaşamıştık. RESMEN YIKILDIK!