Tarihin kırılma ânındayız. Dünya, yeni oluşumlara gebe. Önümüzdeki yarım asır içinde, bambaşka bir dünya ile karşı karşıya kalacağız.
Yaklaşık bir asırdır, `dünyanın kralı`, Amerikalılar: Dünyanın kullandığı çağdaş temel kavramlar ve kurumlar, Amerikalılar tarafından geliştirildi.
OSMANLI`NIN GÖREMEDİĞİ…
Osmanlı, Amerika`nın `gelişini` göremediği için çöktü. Üstelik, Amerika`nın gücünü ve dinamiklerini en iyi anlayabilecek, küre üzerindeki tek aktör Osmanlı olmasına rağmen, Osmanlı, Amerika`nın gelişini de, Avrupa`nın çöküşünü de göremedi ve tarihe karışmaktan kurtulamadı.
Avrupa`da gelişen ulusçuluk sapması, hızla ve biraz da içerdeki laikleşme / Batılılaşma akımının güçlenmesi ve dışardan (özellikle de İngilizler tarafından) desteklenmesiyle Osmanlı`yı paramparça etti. Dahası, Osmanlı`yı çökerten ulusçuluk sapması, Avrupa`yı da çökertti.
Edgar Morin, ulus-devletin dayandığı modern / seküler paradigmaların, ulusçuluk ideolojisiyle bir din hâline getirildiğinden sözeder. Irk eksenli ulusal siyasî, kültürel ve zihnî oluşumları kutsayan ulusçuluk ideolojisi, Avrupa`da imparatorluklar çağının sonunu getirmişti.
Eğer Amerikan Devleti kurulmamış olsaydı, Batı uygarlığı, sömürgeci, ırkçı, çıkarcı ve çatışmacı dinamiklerinin içerde/n açtığı gediklerle tarihe karışacaktı. Tıpkı Roma gibi.
AMERİKA VE OSMANLI İLGİSİ
Batı uygarlığını kurtaran, Amerikan tecrübesi oldu. Amerikan tecrübesi, ulus-eksenli bir siyasî ve kültürel örgütlenme tecrübesi değil, aksine, imparatorluk tecrübesini andıran, farklı ırkları bünyesinde eriterek de olsa barındırabilen ulus-ötesi bir tecrübedir. Modern tarihteki en yakın örneği ve modeli, Osmanlı `millet sistemi`dir.
Amerikalıların Osmanlı`yla son 50 yıldan bu yana derinlemesine ilgilenmelerinin, üniversitelerinde `mantar gibi` Osmanlı kürsüleri açmalarının nedeni burada gizlidir.
Amerikan tecrübesinin Avrupa ulus devletlerinden temel farklılığı, ulus-eksenli bir ırk-merkezcilik yerine, beyaz ırk-eksenli (WASP-Beyaz, Anglo-Sakson, Protestan) ulus-ötesi daha geniş siyasî bir model geliştirmeleri ve endüstriyi demokratikleştirmeleridir.
İşte bu iki faktör, Amerika`nın dünyanın tek ve en güçlü aktörü hâline gelmesini mümkün kıldı.
Avrupa`daki ulus-merkezli siyaset paradigması da, Amerika`daki ulus-ötesi siyaset paradigması da aslında aynı kök-paradigmaya dayanır: Sekülerlik.
Dolayısıyla, ulusçuluk ideolojisi, Osmanlı`yı çökerten seküler bir ideolojidir. Yani, Osmanlı, seküler paradigmaları içselleştirme çabası içine girdiği için ruhunu yitirdi, sonunda da çökmekten kurtulamadı.
Ancak Amerikan tecrübesi, dünyayı sekülerleştirerek sömürgeleştirme projesinden başka bir şey öneremediği; sekülerlik de, diğer kültürleri ve dinleri birlikte yaşatabilecek çok boyutluluğa ve derinliğe değil, bu dünyanın kutsanmasına dayanan, tek boyutlu, sığlaştırıcı, düzleştirici, çıkarcı, tektipleştirici ve asimile edici bir algılama ve varolma biçimine yol açtığı için, bugün dünyanın yaşanılamaz bir yer hâline gelmesine yol açtı.
`OSMANLI: İNSANLIĞIN GELECEĞİ`
Oysa Osmanlı tecrübesi, hem ırk ötesi; hem de farklı dinlere ve kültürlere mensup toplumları birlikte ve kendileri olarak yaşatma iradesi geliştirebilmiş en güçlü `çağdaş` tecrübe olduğu için, bugün Amerikalılar, Osmanlı tecrübesinin içini ve ruhunu boşaltarak, (Türkçesi `hadım ederek`) dünyaya ve bölgemize Osmanlı modeli ile çeki düzen vermeye çalışıyorlar!
Peki, biz ne yapıyoruz? Bizse, bu ülkede Osmanlı`nın medeniyet fikrinin izlerini silmek, kökünü kazımak, ruhunu yok etmek için Batılılara bile rahmet okutacak cinayetler işlemekten geri urmuyoruz!
Oysa gelecek, Osmanlı modelinindir. Bu gerçeği, tarihçi Arnold Toynbee, `Osmanlı, insanlığın geleceğidir,` diyerek özetlemişti.
Irk-eksenli seküler projeler, Osmanlı`yı çökertmişti. Türkiye de, etnik kimlikleri ve duyarlıkları kışkırtan ve kutsayan sekülerliği din katına yükseltmekle kendi varlığının altını oyduğunu ve geleceğini bizzat kendi elleriyle yok ettiğini artık görmek zorundadır.
Dünyanın küreselleştiği bir zaman diliminde, ırk-merkezli seküler projelerin, dünyayı yaşanılamaz hâle getirdiği artık fark edilmeli, dünyanın ancak farklı kültürlere, dinlere ve medeniyetlere hayat ve varolma hakkı tanıyabilen Osmanlı modeli gibi `projelere` ihtiyaç hissettiği artık görülmelidir. Amerikalıların gördüğü şeyi, bizim görmemekte inat ve ısrar etmemiz, zihnen körleştiğimizin ve köleleştiğimizin bir göstergesidir.
Eğer Türkiye, Osmanlı medeniyet modelini üreten ruhu, bizzat kendisi dünyaya sunabilecek kadar içselleştiremez ve insanlığın önünü açacak bir medeniyet fikri olarak geliştiremezse, Osmanlı`yı çökerten ulusçuluk gibi seküler projelerin, Türkiye`nin de çöküşünü hazırlaması ve hızlandırması önlenemeyecektir.