Ahî Emir Ahmed’in torunlarından Merih (Erbuğ) Baran Hanımefendi 1 Ekim 2024 tarihinde Ankara’da hayata vedâ etti ve ertesi gün Karşıyaka Kabristanı’ndaki ebedî istirahatgâhına tevdî edildi. Ata diyarında Sivas Ulu Cami ve Abdulvehhab Gazi Camisi’nde selâsı şöyle verildi:
“Merhum Ahî Emir Ahmed’in ahfadından, Sivas eşrafından merhum Albay Ahmed Hilmi Erbuğ’un kızı Merih Baran vefat etmiştir. Cenazesi 2 Ekim Çarşamba günü öğle namazını müteakip Ankara Yeni Mahalle Karşıyaka Camisi’nden kaldırılacak olup, Karşıyaka Kabristanı’na defnedilecektir. Mevla rahmet eylesin.”
Ahî Emir Ahmed; 13.yüzyılın sonu ile 14. Yüzyılın ilk yarısında yaşamış bir ahî emiri, esnaf kuruluşu olan ahîlik teşkilatıının; üretim, zanaat ve ticaret hayatında yeri olan önemli bir şahsiyettir. Ahî Emir Ahmed’in; Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde bulunan H. 27 Cemaziyelevvel 733 / M. 13 Şubat 1333 tarihli vakfiyesi Sivas’ın 14. Yüzyılına dâir önemli bir belgedir. Ahî Emir Ahmed’in sanat-zanaat ve ticarete verdiği önemi gösteren; H.731 tarihli Yıldızeli’nde (Yenihan) bir han yaptırdığını, Sivas Müzesi’nde bulunan kitabesinden şöyle öğreniyoruz: “Bu hanın yapılmasını Yüce Sultan Ebu Said Bahadır Hân günlerinde kullarının zaifi, Allah’ın rahmetini isteyen Hâcı Zeyneddin oğlu Ahî Emir Ahmed H.731 (M. 1330-1331) yılında emretti. Ahî Emir Ahmed’in yaptırdığı hanın taşa kazınmış Arapça kitabesi 310 numara ile kayıtlıdır. Sanat tarihçi Sultan Murat Topçu; bu hanın 16. Yüzyılda harap olduğunu, 17. Yüzyılda da Kemankeş Mustafa Paşa’nın buraya yeni bir menzil külliyesinin yaptırdığını belirtmektedir. Ticaret yollarının değişmesiyle harap olan bu han da 1944 yılında yıkılmıştır.
Ahî Emir Ahmed torunu Merih Baran 1984 yılından itibaren yaptığı araştırmalarla ve bu konuda yazdığı kitabında önemli bilgiler vermiştir. Ahî Emir Ahmed’in kümbetinin onarımı için Merih Baran; Vakıflar Genel Müdürlüğü ile yaptığı görüşmelerle Ahî Emir Ahmed’in kümbetinin onarılmasını da sağlamış, 1986 yılında başlayan onarım 1990 yılında tamamlanmıştır.
Ahî Emir Ahmed’in Selçuklu üslubundaki sekizgen kümbeti Sivas’ın tarihî adıyla Tokmakkapı; günümüzde öğretmenevinin karşısında bulunmaktadır. Kümbetin önünden geçen Arap Şeyh Caddesi’nin genişletilmesiyle kümbet ortada olarak yol iki şerit halinde düzenlenmiştir. Ahî
Emir Ahmed’in kabri kümbetin zemin katında olup, merdivenle çıkılan bölümünde sandukası bulunmaktadır. Sandukanın başlığı ve örtüsü Merih Baran tarafından özel olarak hazırlatılmış ve kümbetin tamirinden sonra sanduka üzerine konulmuştur. Kümbetin külâh çevresindeki Arapça kitabenin ancak güney yönündeki kısmı günümüze gelebilmiştir. Okunabilen yeri şöyledir; “Bu kümbetin yapılmasını, İslâm dinini ve dünyanın direği, biricik…..emretti. Keremlilerin ve büyüklerin önderi ve ……. safâ ve mürüvvet sahibi, tarikat ve hakikat ehillerinin efendisi Zeynel Hac oğlu Ahî Emir Ahmet.” Halk ise bu kitabede; “yağın okkası 50 para olsa bile helva yapıla” yazıldığına inanmaktadır. Vakfiyisinde kadir günlerinde helva yapılması belirtildiğini öğrenen Merih Baran bu geleneği Sivas’ta sürdürmüştü. Halk inanışı da kaynağını vakfiyeden ve geçmişteki uygulamalarından almış bulunuyor. Türbe ile ilgili bir inanış da Ahî Emir Ahmed’in velî şahsiyetiyle sarhoşlara geçit vermediğidir.
Merih Baran; Ahî Emir Ahmed’in soyundan, Hamzaoğulları’ndan Ahmet Hilmi Erbuğ’un kızıdır. Annesi Ayşe Fahriye Hanım, ablası Ülker (Erbuğ) Türkmen’dir. Babası Kurmay Albay Ahmet Hilmi Bey 1896 yılında Sivas’ta doğmuş ve ilköğrenimini burada yapmıştır. Erzincan Askerî Lisesi’nde okuduktan sonra Harp Okulunu girmiş 1914 yılında mezun olunca hemen, mülazım (teğmen) Ahmet Hilmi Doğu Cephesi’ne sevk edilmiştir. Allahuekber Dağlarını askerleri ile geçmiş, Sarıkamış’ta Ruslara esir düşmüş, Sibirya’da dört yıl esaretten sonra kaçarak Avrupa üzerinden İstanbul’a gelmiştir. Harp Akademisi’ni bitirmiş, 1936 yılında Afgan ordusunu eğitmek üzere Kabil’e gönderilmiş, 1940 yılında yurda dönünce Erzurum 9. Kolordu Kurmay Başkanlığına atanmıştır. 1945 yılında burada vefat etmiştir. Kabri Erzurum Şehitliği’ndedir.
Babasının subay olması sebebiyle ilkokul ve ortaokulu değişik yerlerde okumuş, ortaokulu birincilikle bitirmiş başarılı bir öğrenci olan Merih Erbuğ Baran babasının vefatıyla liseden ayrılmış, özel eğitim almıştır. Dr. Satı Baran ile evlenmiştir. Hülya ve Alev adında iki kızı ve üç torunu olan Merih Baran DSİ’deki görevinden emekli olduktan sonra tarih ve edebiyata daha fazla yönelmiştir. İlk kitabı Ahî Emir Ahmed; Kültür Bakanlığı tarafından düzenlenen “Ahîlik Kültürünü Araştırma” yarışmasında üçüncülük ödülünü almıştır. Babasının hatıralarını yazdığı defterinden yararlanarak; Kaybolan Yıllar adlı kitabını yayına hazırlamış, şiirlerini de iki kitapta toplamıştır. Gönül Pınarı kitabındaki şu dörtlük onun duygu ve düşünce derinliğini ne kadar güzel ifade ediyor:
Sen bir koca pınarsın
Tâ derinden çağlayan
Ben bir küçük testiyim
Senden dolup boşalan
Merih Baran, güçlü şiirleri gibi, yetiştiği kültür ortamının zenginliği onun hitabetine de yansımıştır. Tarih ve edebiyat konusundaki makaleleri de bulunan Merih Baran’ın yayımlanmış altı kitabı şöyledir:
-Ahî Emir Ahmed, Kültür Bakanlığı, Ankara, 1991.
-Gönül Pınarı Şiirler, Ankara, 1992.
-Harman, Şiirler, Ankara, 1997.
-Yedi Yüzyılın Dilinden Osmanlı Sultanları ve Eşleri, Sivas, 2002.
-Kaybolan Yıllar, Mülazın Ahmed Hilmi’nin
Sarıkamış-Sibirya-Afganistan Hatıraları ve
Hayatı, Ankara, 2007.
-Efsaneler “Geçmişten Fısıltılar”, Ankara, 2007.
Merih Baran’ı hanımefendiyi nasıl tanıdım?
YÖK, 1984 yılında Üniversiteler Arası Kurulu’nu Sivas’ta toplamıştı. Tıp Fakültesi’nde Tıp Tarihi ve Deontoloji öğretim görevlisiydim. (Bu görevi 1981-1997 yılları arasında yapmıştım). Rektör Prof. Dr. Muvaffak Akman Bey, toplantıya katılan rektörlerin eşlerine Sivas ile bilgiler vermemi istemişti. Misafir hanımlar ile yaptığımız görüşmelerde hangi üniversiteden geldiklerini söylüyorlardı. Konuşması ve zerafetiyle dikkatimi çeken Merih Baran Hanım, eşi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Satı Baran’ın Ankara Üniversitesi’ni temsilen geldiğini söyledi. “Siz nerelisiniz?” diye sorduğumda; “Aslen Sivaslıyım” dediğinde, “Kimlerdensiniz?” diye sordum. “Soyumuz Ahî Emir Ahmed’e dayanıyor” dedi. “Ahî Emir Ahmed’in kümbeti Sivas’ta” dediğimde, şaşırmış ve de çok sevinmişti. İkindiden sonra eşi Prof. Dr. Satı Baran Bey ile üniversite kampüsünden otomobilleriyle kümbete geldik. Merih Abla ata dedesine kavuşmanın sevinci ve heyecanıyla ağlıyordu… Geçmişin yorgun kümbeti onu yıllarca beklemişti. Ahî Emir Ahmed bizim dostluğumuzun kaynağı oldu. Abla kardeş olmuştuk…
1985 yılında İstanbul’da toplanan ve mazeretim sebebiyle gidemediğim; Türkoloji Kongresi için yazdığım; “Ahî Emir Ahmed Kümbeti ve Halk İnanışlarındaki Yeri” başlıklı bildirimi kongrede okumuştu. İrtibatımız ve ziyaretim son günlerine kadar devam etti. Ahî Emir Ahmed’in bu sevgi ve dostluk halkasına Safiye Arslan Hanım da dahil oldu. Merih Baran Abla; Ahî Emir Ahmed hakkında yazdığı makalesinde şu ifadelere yer vermiştir:
“Ahî Emir Ahmed’in arkasında bıraktığı maddî varlığın boyutlarının büyüklüğü ise ölümünden sonra arkadan gelen kuşaklara, onun ismine göstermeleri gereken vefayı ve hizmeti unutturmuş olmalı ki bugün türbesinden başka kendi ismi üstüne kayıtlı hiçbir mülkü bulunmamaktadır…...Ahî Emir Ahmed’in ve onun düzeyine erişmiş diğer büyüklerimizin manevî yönleri ile aramızda hâlâ canlı kaldıklarını söyleyebiliriz. Bunu söylerken şu dizeleri hatırlamadan edemiyoruz:
Dünya bir değirmendir dâim durmaz döner
Cism-i âdem bir fenerdir âkıbet bir gün söner
Bâki kalan bu kubbede hoş bir sedâ imiş. Ne mutlu onlara!”
Merih Baran Abla; Ahî Emir Ahmed adının bir meslekî eğitim kurulunda yaşaması ve yaşatılmasını hep arzulamıştı. Vasiyet gibi gördüğüm bu arzunun gerçekleştirilmesi hemşehrilerine bir borç gibidir.
Yüce Allah’ın ilâhî takdiriyle, Ahî Emir Ahmed ile buluşan Merih Abla son nefesine kadar bu şükürle yaşadı. Yüce Allah’tan Ahî Emir Ahmed’den Merih Baran ablaya bütün geçmişlerine rahmetler diliyor, hatırasını tazîz ediyorum. Menzili mübarek, mekânı cennet olsun. Yüce Allah, sevdikleriyle cennetinde kavuştursun.