Cemaatin eğitim kurumları, bankalar, marketler vs. kurmasına itirazımız olamaz. Dinî iddia ve vasfınızda üzerimizde baskı oluşturmadığı müddetçe mensuplarını bağlar. Ama kendi dışındakilere kapalı bir yapı, doğru şeyler yapsa bile yanlışlara açıktır… Bir müslüman olarak kendimi bağlayan ve önemli gördüğüm temel önermem şudur: İslam, muamelat ve muaşereti açık/zahiri ilkelerle sınırlar; İslam toplumu da, özü gereği “Açık Toplum” özelliğine sahiptir. Kapalı ama kendi dışındakilerin hayatını etkilemeyen bir örgüt, bana hoş gözükmez; mesafeli dururum hepsi o kadar. Ama cemaat, kendi dışındaki insanlara ve topluluklara tamamen kapalı, çok yönlü ama tek taraflı ilişkiler içindedir. Şu an ise kendi baskı güç ve unsurlarıyla biz “ötekiler” üzerinde varlığını ciddi bir biçimde hissettirmektedir. Kapalı bir örgüt, “doğru” iddialarla ortaya çıksa da başkalarının hayatı üzerinde kudret ve söz sahibi olmak istediğinde kara işler ve karanlık ilişkilere dönüşme potansiyeline sahiptir.
Düşünceme, bazı muhataplarımızın fazlaca itibar atfettiği “Örgütler Sosyolojisi” gibi bir disiplininin sunduğu imkân ve örnekler zemin teşkil etmektedir. Bilime, layık olduğunun ötesinde bir üstünlük atfedenlerden değilim ama bu tür disiplinlerin dayanağının da bizzat “sosyal hayat” olduğunu bilmek gerekir. Sosyal bilimlerin ideolojik yönlendirmeye açık oluşunun doğurduğu zorlukları aşmak ise kendi sübjektif varlığımızı idrak ile mümkündür. Bu yazıyı piyasanın pek tuttuğu “Amma güzel giydirmişsin!” hissiyatıyla kaleme almadığımı bildirmek isterim. “Kapalı ilişkiler”ın, karanlık iş ve ilişkilerle örülen yapılara dönüşmesi; son derece basit bir sebep-sonuç ilişkisinden ibarettir. “Açık Toplum” savunması mı yapıyorum? En başta o, evet ve elbette… Beni bu düşünceye sevk eden sadece geçen yüzyılın en önemli düşünürlerinden saydığım Popper’in şükran duyulası külliyatı değil; İslam’ın “Açık Toplum” idealine imkân veren tek din olduğuna inanan biri oluşumdur.
İnsan ilişkilerinin zahiri görünümlerinin dışına taşan kurallarla yöneten bir hukuk devleti düşünülemez. Bazı hukukî teşekküller ise “özel hayat”ı en küçük bir şekilde rencide etmeyecek bir çerçevede, toplumun genel çıkarı için nisbî kapalılık taşıyabilir. Bunun dışında kalan tamamen aleniyet esasına dayanmalıdır. Sivil alanda –arka planı olan- birtakım hüküm ve verilerle hareket, sadece belli bir örgüt yahut topluluğun üyeleri arasında geçerlilik taşıyabilir. Bir örgüt ya da topluluğun, kendi üyeleri dışındaki bireylere dinî, siyasî, iktisadî amaçlarla kendi kapalı ilişkilerini yaymaları, baskı aracı olarak kullanmaları, “Açık Toplum” anlayışına uymaz; İslam’a ise asla uymaz. Sadece İslam Hukuku açısından değil; hangi tür hukuk ve toplum içerisinde olursa olsun müslümanlar arası ilişkiler; muayyen bir arka plana, batınî ilkelere dayandırılamaz.
Cemaat işte bunu yapmıştır ve yapmaktadır…
Bir müslüman olarak, Fethullah Gülen’in –doğruluğu yanlışlığı ötekileri ilgilendirmeyen- Allah’la, Peygamberle, meleklerle kurmuş olduğu şahsi ve batınî tecrübelerini, sivil alandaki girişimlerde kullanmasını güzel, doğru ve iyi bulmuyorum… “Peygamber temessül etti ve dedi ki…” ile başlayan bir cümle çirkindir, kendilerine yakıştıranlar varsa yollarına böyle devam etsinler, kendilerini bağlar… Fethullah Gülen’in tekmil tecrübesi, kendine ayan; “Öteki İnsanlar”a kapalıdır. Bu olağanüstü tecrübeleri ne amaçla olursa olsun örgütlü işlerde kullanmak, “Ötekilerle ilgili işler”in arka planına yerleştirmek başlı başına yanlış ve tehlikelidir. Bu arka plan, bu kapalı taraf; en sonunda “ötekiler”in hayatına kökten müdahale edecek bir iktidar mücadelesini ve giderek “devlet olma” sevdasını doğurur/doğurmuştur. Cemaatin iktidarla davası iktidar sahibi olma mücadelesidir; devlet içerisinde ve özellikle eğitim, emniyet, istihbarat, hukuk kurumlarındaki kadrolaşmalar ise “devlet olma” sevdasının tezahürüdür. Paralel Yapı serapa budur, bundan başka hiçbir şey değildir.
Cemaatin iktidarla olan mücadelesine iktidar cevap verir ve gereğini yapar; iktidarla mücadele etmek her muhalifin de meşru hakkıdır. Devlet olmak yani darbe ile işbaşına gelmek ise devlet kurumlarını ilgilendirir ve gereğini yaparlar… Cemaatin mekanik dayanışmadan doğan kuvveti ve zayıflığı kendi dışındaki insanları ve özellikle de Müslümanları “ötekileştirmesi”dir. Örgütün bütün şubeleriyle kendi dışındakilere uyguladığı “Ötekileştirme Operasyonu”nun üzerinde, ortamın sıcaklığından ötürü yeterince durulmamıştır. Paralel Yapı, özel hayatları örtük niyetlerle istismar ederken; aynı yapının sivil tabanı, “din kardeşliği”nin zahire dayanması gereken muaşeret adabını da daima hiçe saymıştır. Kendi menfaatleri miktarınca diğer din kardeşlerine gösterdikleri teveccühün karşılığını, şu andakinden daha yalnız kaldıklarında tadacaklardır. Öfke anlarında giderek artan celalleri, özellikle İslamcılık ve İslamcılar konulu eleştirilerinde enerji patlaması mahiyetindedir. Bir zamanların, sırf tercihlerinden dolayı “Bu millet adam olmaz!” diyenlerle aynı söylemi paylaşır hale gelmeleri ise “öteki” saydıkları insanlara, cemaatlere, din kardeşlerine düpedüz hakarettir…