Bürokrasinin kısm-ı azamı birbirlerini iltifata boğan; kendi aralarında paralel, dikey ayırt etmeden birbirlerinin arkasını kollayan iltifatseverler şebekesidir…
Devre uygun bir biçimde çoğu da dindar bilinirler yahut dindar takılırlar…
Ama birbirlerine methiye düze düze, içli dışlı, koyun koyuna yaşarlarken akıllarına “Yüzünüze sizi methedenin yüzüne bir avuç toprak serpiniz…” kutlu muaşereti gelmez…
Paralel, dikeyi ve yamuğu müşterek menfaatleri söz konusu olduğunda iltifatlar eşliğinde yumuşak yumuşak paslaşırlar. Devre uygun bir biçimde çoğu dindar bilinen yahut dindar takılırlan mahut zevatın aklına “Sizi yüzünüze methedenin suratına bir avuç toprak serpiniz…” kutlu muaşereti asla gelmez…
Bir büyük filozofun dediği gibi, bunlar birbirlerine sahte bir nezaket icabı “Sayın!” diye diye mesai yaparlar ve Allah için söze ve işe zaman ayıramazlar.
Eleştiri, en sevmedikleri şeydir…
İltifatın bir de hafiften argo ama yerli yerinde bir deyimi vardır: Kuş kaldırmak…
Bu hiyerarşik olarak birbirinin kuşunu kaldıra kaldıra devasa bir kuzguna dönüşen üzerimizdeki karartıdan kurtulmamız şarttır, aslında kurtuluş mücadelesidir ve henüz başlamamıştır.
“Kuş kaldıranlar zümresi”nin hoşlanmadığı tek şey, “kuşlarına kış” denilmesidir.
Bunların kuşlarına “Kışşş’” demek ise ibadettir…