Çöküşü unutulacak bir hadise değildir. Kuruluşu da çok ilginçtir. YİMPAŞ´tan bahsediyorum. Bu anonim şirket, Sivas´ta kurulan İPAŞ künyeli anonim ortaklığı örnek alarak yola çıkmıştı. Kurucular İPAŞ´ı bizzat mahallinde inceleyerek bilgi almışlar ve Yozgat merkezli YİMPAŞ´ı kurmuşlardı. Herkes unutsa bile, o güne göre kendini bu teşebbüsle duygudaş hisseden gurbetçilerle, birikimlerini güvenerek buraya yatıran emeklilerin unutması mümkün değildir. YİMPAŞ, küçük çapta bir ?sıcak para devleti?dir. Otobüsle Ankara´ya giderken, Yozgat´tan bir yolcu binmişti. Nasiyesi düzgün bir ihtiyardı. Sohbete meyilliydi, ben de dinlemeyi severim. Mahut anonim şirketten bahsederken, ?Burada iki ay müdürlük yapan, müstakil işyeri sahibi oluyor!? demişti.
Kuruluşunda çok yüksek fikirlerin gezdiğinden adım gibi eminim. Ancak bunların ciddiyetine o gün de inanmamıştım, bugün de inanmıyorum. ?Ciddiyet? denilen şey bir günde kazanılacak, ideolojik dolduruşlarla tedavüle sokulabilecek bir şey değildir. Sosyoloji ilmi üzerine mastır, iktisat ilmi üzerine doktora yapmış; ama henüz kendi aile bütçesini bile hakkıyla deruhte edemeyen biriyim. Sahaya çıkacak olsam çok şirket batıracağımdan adım gibi eminim. Ancak, iktisatta ?müteşebbis? faktörünün ne kadar önemli olduğunu merhume İlhan Uludağ, Ahmet Tabakoğlu, Nazım Ekren, merhum Erol Zeytinoğlu hocalarımdan çok iyi öğrendiğimi zannediyorum. Bunu Türkiye gerçeğine taşımaya gayret ettiğimde, ?girişimcilik? vasfından uzak ama ?zengin olmak? peşinde koşan bir işletmecilikle malul olduğumuzu düşünmüş; defalarca dile getirmiştim. Şüphesiz, benden ziyade dile getirenler de olmuştur. Bugün de yüksek manevra gücüne sahip, vizyon sahibi ve daha önemlisi risk üstlenebilen bir girişimci ahlakından uzak olduğumuzu düşünüyorum. Buradan eskinin eşrafına muadil, yeni bir zengin sınıfı çıkar; ötesi beklenemez. Çıkmıştır ve bence rakamlar ne söylerse söylesin, tacir olma vasfını aşan, zorlayan çok az girişimcimiz var.
Devlet memuru olmayı ?ağa hayatı? sürmenin biricik yolu olarak gören ve ?Kâtibime kolalı da gömlek ne güzel yaraşır.? şarkısına, gömleğinin yakasından, setre pantolonun paçasına kadar bağlı bir vasat vardır. Bu zihniyet; ne şekilde olursa olsun servet sahibi olduğunda bunu sürdürecek ve artıracak ?arsa, emlak, bayilik, kuyumculuk gibi- risksiz ve bilgi, vizyon filan gerektirmeyen işlere yönelir. Dini açıdan da kendini ?cesur? hissettiren dayanaklar bulmakta güçlük çekmez. YİMPAŞ, bunu şirket düzeyinde gerçekleştirmiştir, hepsi o kadar. ?Sıcak para? aktıkça ?ağalık? sürdürülmüş, kesildiğinde sona ermiştir. 28 Şubat zulmü karşısında bu şirketi ?İslamcı girişimci? olarak değerlendiren ve mütevazı birikimlerini yatırıp, bir daha geri alamayanlara ise hâlâ üzülürüm. İşin din, iman tarafına girmek istemem; çünkü dini unvan ve eğitiminin takviyesiyle ?sıcak para? ile dostluk kuran pek çok kişi; tüzel yahut özel pek çok kurum ve kuruluşta hükümfermadır. İşin ucunda bu natüvanın cehenneme yakıt olarak seçilip, istif edilmesi ihtimali de vardır.
Beytümal´in sağladığı nakdi imkânı çar çur ederek ?ağalık? yapanlardan ödüm kopuyor. İşin berbat tarafı kanun gücü de yanlarında olabildiği için ?yiğitlik? de taslayan bu zevat; bir nevi devlettir. Servetin ?makamın- kendi aralarında dönen bir güç haline gelişi, oluşturdukları sosyetenin tabından ve tabiatından bellidir. Dünyalığı artırmak iştahıyla, ahlakî meşruiyetin iç içe geçtiği ve birbirini desteklediği bu ?sıcak para? ekonomisi, 28 Şubat´ta olduğu gibi bir ekonomik sarsıntı halinde, kolayla ayakta duran boş çuval gibi yere yığılır. Bu bir AŞ için de, sıcak parayı ?kendi aralarında devlet?e döndüren tüm örgütlü yapılar için de böyledir.
Gözden kaçırılmaması ve ısrarla üzerine gidilmesi gerektiğini düşündüğüm konu ise şudur: Bu zihniyetin dinin ahlakî ilkeleriyle doğrudan hiçbir ilgisi yoktur; dolaylı ilişki ise ?dünya işi ile din işi?ni kimselere çaktırmadan ayrı tutarak, dünyevî alandan azamî payını almaktır. Rantçı tacir ile bir kısım bürokratı davranış ve harcama açısından birbirine benzeten de budur. Tacir daha ihtiyatlı olmak zorundadır, çünkü kazancında çok fazla alın teri ve risk faktörü yoksa da, yaptığı harcama kendini ağalıktan düşürür. Geçen haftaki yazıda örnek verdiğim, ?Devlet bu imkânı tanımışsa, neden yanlış olsun!? savunması, beytülmal ile ?ağalık? yapmanın zihnî ve ahlakî temelidir. Bu zihniyet ve ahlakın, geçmişte hayli zaman iktidarların meşruiyet aracı olan laiklikle siyasî bir çelişkisi yoktur. Siyasî imiş gibi gözüken çelişki, çıkar çelişkisidir ve dünyevî paylaşım tarzıyla ilgilidir. Çıkarın kaynağı ve odak noktasının devlet oluşu ve yapıda en ufak bir esneme olmayışı, rejim değişikliğini de tartışılır kılacaktır.
Devlet yapısı, ideolojik yahut dinle maskelenmiş bozuk iktisadî zihniyetin, meşruiyet bulmasına ve nemalanmasına izin veriyorsa; orada insanların çok ciddi güven ve sosyal adalet sorunu vardır.