Kent ve şehir lügatlerde eşanlamlı gösterilse de artık kendiliğinden ayrışmıştır. Böyle bir ihtiyaç vardı; dilde de bu kendini fiilen göstermiş oldu. Kent; çok katlı mesken, tarihsizlik, bolca market ve birbiriyle omuz omuza yürüyen ama selamlaşmayanların yaşadığı yerdir.
Balık, kebap, benzin ve birbirini çürütmeye azmetmiş çeşit çeşit parfüm; kentin kimlik karmaşasının koku ile tescilidir.
Kentin insanları, ekmeği şakağında unlu gıda mamulleri” yazan büfelerden alırlar.
Unlu gıda…
Yani ortada bir gıda var ve bu gıdanın içinde bir miktar un…
Ekmek dahi katkı maddeleri içerisinde un da bulunan herhangi bir gıdadır. Fıtratı daha az bozulmuş kepekli ekmek, gariptir biraz daha pahalı satılır. Kentin insanı sağlıklı yaşamak adına kepeğe fazladan para verdiğinin hesabını yapamayacak kadar ekmeğin hikâyesine yabancıdır.
Şehir ekmek kokar; çünkü her sokakta bir fırın, bazen birden fazla fırın vardır. Alt katında bir münasip köşesinde sakinlerine hizmet veren ufacık bir fırın barındıran evler bile vardır. Şehir kendine münhasır damak zevki demektir. Ekmek ise damak zevkinin daimi tamamlayıcısıdır; sofrada, her yemeğin yanında mutlaka ekmek olmalıdır. Her yemek nimettir ama nimet” ekmeğin has ismidir.
Ekmek esastır, katık teferruattır…
Katık soğan da olur bir başına, peynir yahut çökelek de; ikisi birlik olursa ziyafet olur.
Abidin! Bak söyleyim, sıcak ekmeğin arasına koyun koyuna yatırılmış Tokat soğanı ile has çökelek mutluluğun resminin ilk karesidir; ilaveleri ise kapitalimiz nispetince düşünürüz. Sözümüz çok çok dünyevî bir mahiyet taşımasına rağmen, Kanaat ahlâkına mı işaret ediyorsun?” diyebilirler, parmaklarını tehdit makamında sallayan bile çıkar. Evet, sonuna kadar, en radikal biçimde; kalkınma, gelişme, esneme ve gerneşme teorilerinin dinî, ladinî kıyafetli uyarlamalarının alnının çatına nişan alarak…
Şehir; kendi kendine yeterli olmanın, bağımsızlığın kalesidir.  Kanaat ahlakı, fırınlardan bir keyif sigarası gibi kıvrıla kıvrıla dolanır sokakları. Buğdayın demire, kömüre, ipeğe, altına dönüşünün hikâyesi sokaklarında okunamıyorsa; orası artık kentleşme virüsü bütün azalarını sarmış ağır hasta bir şehir yahut hatırasına toprağın altında kalma imkânı bile verilmeyen bir mevtadır.
Başınız ister sağ olsun, isterse olmasın…
Giden gitmiştir ve dönüşü yoktur