Koltuğu bırakmaya yanaşmayan vekillerimizi görünce, demokrasinin halka seçme seçilme özgürlüğü verdiği lafı da pek inandırıcı gözükmüyor. Adam dört dönem mebus olmuş, beşinci dönemi de kapatmanın her yolunu deniyor. Dört dönem önce on sekiz yaşında olan gençler ise gelmiş otuza dayanmış, otuzundakiler ise kırkı devirmişler. Koltuğa yapışan ve vazgeçmeyenler ise ne alttakilere aldırıyor, ne üsttekilere. İşin daha vahim tarafı, öyle yahut böyle listede yerlerini tekrar tekrar garantilemeleridir. Seçimle saltanat da, işte böyle olur. Nedeni hakkında benim düşüncem, işin içinde çıkar ağları ve ilişkileri olduğudur.
Vazgeçmeyenler, gerçekten vazgeçilmeyecek insanlar mıdır? Metropol mebusu olup, çok başarılı işler kotarmışsa ona haydi neyse diyelim. Uzmanlığına ülkenin ihtiyacı olan şahsiyetler de vardır, olabilir. Ama yine de siyasete hevesli gençlerin on, on iki sene üstüne bir beş sene daha beklemeleri büyük haksızlıktır. ?Fatih´in İstanbul´u fethettiği?? yaşı çoktan geçen ve üstelik on sekiz yaşında oy kullanmaya başlayan gençler, eğer destekledikleri, iktidar olması için çabaladıkları partiden aday olma şansını yakalayamayacaklarsa neden siyasetle uğraşsınlar. Vazgeçilmeyenler, olsa olsa derinden yürüyen zümre ilişkilerinden dolayı vazgeçilmezdirler. Yukarıdakiler halka uyan sözü tutturabilirler ama halkın gözüyle bakmayı da denemelidirler. Özellikle bundan kaçınıyorlarsa, ciddi problemdir ve ahlakî tutarsızlık vardır.
Tarih, kendilerini vazgeçilmez olarak görenlerin mezarlıklarıyla doludur. Vazgeçilmezlik diye bir şey, ahlakî açıdan söz konusu dahi edilemez. Çünkü bu koltuğa yapıştırılmış zevatın CV´sini de, zekâsını da katlayacak insanlar çok şükür vardır. Modern iktidar ve yürütme; bürokrasi ile kuşatılmış, iktisat ile sınırlanmış bir yapıdır. Bu çarkı döndürmek için yüksek enerji ve manevra gücü dışında hiçbir özelliğe ihtiyaç yoktur. Böyledir ve vazgeçilmezlik pozuna yatanların, onların egosunu vazgeçilmezmiş gibi şişirenlerin mazeretleri geçersizdir. Tercihli seçilenlerin, kendilerini seçen büyük çoğunlukla ?alışveriş? dışında müştereki yoksa: arada doğrudan doğruya çıkar grupları ve paylaşımlar söz konusudur. Bu durumda, mekanik bir aygıta dönen bürokratik oligarşiden şikâyete mahal olmadığı gibi, ?Ülkenin olağanüstü koşullardan geçtiği? söylemi de, ciddi mukabele görmez. Olağanüstü koşullardan geçildiğinde, tek dayanak millettir; vazgeçilmeyenler değil! 15 Temmuz bunu sarahatle gösteren bir vaka değilse, üzerinde konuşmaya bile lüzum kalmamıştır.
Taşra olan ve taşralılığa iktisadi ve sosyal göstergeler açısından mahkûm olduğu netleşen şehirlerde, bu manzara daha nettir. Koltuğa birileri ?vazgeçilmez? olarak yapıştırılmışsa, bir azınlık zümre dışında kalanlara sadece figürasyon malzemesi olmak rolü düşüyor demektir. ?Partililer beni nasıl olsa seçecekler!? havasıyla kibrine kibir ekleyen herkes, dersini de kitlelerden alacaktır. Türk halkı, geçmişte kendilerini vazgeçilmez görenlere karşı, ?demokrasi dersi? olarak okutulmayı hak eden tercihlerde bulunmuştur. Yol Ayrımı´nda Kemal Tahir, bunu çok açık ve arifane bir şekilde dile getirmiştir. Böyle bir şey tazelenebilir. Tazelenmezse, o zaman bambaşka ve siyasetin sosyolojisini yeniden ele almamızı gerektiren bir duruma geçilmiştir. Yeni bir durum söz konusu edilebilir mi? Evet, henüz romanı yazılmayan yaşam tarzı kaymaları vardır. Zamanımız varsa yaşayarak anlarız.
Demokrasi: servet ve makamın halka rağmen birilerinin arasında devlet olmasına açık imkânlar sunar. Bu yönüyle başka yönetim biçimlerinden her hangi bir ayrıcalığı yoktur. Piyasa mekanizmasına bağlanmış toplumlarda demokratik tercihlerin ferdiyetle alakası şeklîdir ama en azından teorik düzlemde rey sayısının ehemmiyeti vardır. İdeolojiler ve inançlar hiç mi önemli değil? Kazanmak ve kaybetmek açısından önemli ve belirleyicidirler. Ancak, kazananların piyasa mekanizmasına bağlanarak, davranışlarını ideolojik tortularla meşrulaştırmaları, dünden bugüne süreklilik göstermektedir. Bunun benzer şartlarda ortaya çıkan sonuçları, kitleleşmenin hız kazanması ve tüketim miktarının belirleyiciliğinin artmasıdır. Belirleyici değişkenlerin sıralaması alt üst olacaktır; siyasi söylem radikal değişikliklere gebedir.
Seçimlerden sonra ne olur? Sağ partinin, dindarlık göstergeleri tüketim kalıpları istikametinde yeni biçimler kazanır; sol parti, dindarlık katsayısını yükseltir ve bambaşka bir durum ortaya çıkar. Kitleler, değiştirme gücü düşük varlıklar değildirler. Ekonomik yaşantının temel göstergesi tüketim haline gelirken, parti tabanlarının ideolojilerle olan bağı da gevşeyecektir. Çift yönlü kitleleşme, siyasi akışı ciddi değişime zorlayacaktır. Kimin kazandığı değil, neyin ortadan kalktığı, ortadan kalkanın yerini neyin doldurduğu gelecek açısından önemlidir.
KİTLELEŞME VE GELECEĞİN SİYASETİ
Berat Demirci
Yorumlar