Onu ilk defa 90’lı yıllarda yüz yüze tanıdık. “Orda Kimse Var mı?” serisine başlamıştı ve ülkücüleri daha yakından tanımak istiyordu. Öncelikle Sancı’nın yazarı Emine Işınsu’yu, sonra da beni. Kalktı, Ankara’ya geldi. O zaman Ankara’da güzel mekânlar vardı, onlardan birinde, adresini isminde taşıyan Budakaltı’nda uzun bir akşam yemeği yedik. Bu başlayıp biten bir sohbet olmadı. Defalarca, belki haftada birkaç kez telefon aracılığıyla devam etti. Derken sıra Schrödinger’in Kedisi’ne ve benim kuantum teoriciliğime geldi.
Alev Alatlı’ya uzun süre danışmanlık yapamazdınız. Çünkü yoğun merakıyla, olağanüstü çalışkanlığı ve okumasıyla pek kısa zamanda konuyu kavrar, alıp götürürdü. Kuantum teorisi derken Azerbaycanlı Türk bilim adamı Askerzade’nin “fuzzy logic”ini ne yapmıştı? İçselleştirmişti. Teorinin Türkçe adını kendi koydu: Saçaklı mantık. Sonra, mekaniğin değil toplumun ve insanın dünyasına uygulanır hâle getirdi saçaklı mantığı. Anlayışça ilkelleşen toplumların “ya siyahtır ya beyaz” mantığına isyandı bu saçaklı mantık. Bir miktar öyleyse, bir miktar da böyle demekti.
Makalenin devamını karar.com adresinden okuyabilirsiniz.