Son yıllarda,giderek de son günlerde Sivas’ta bir “Aziz Vlas destanı”dizilmeye başlandı.Hatta bu işi öyle sahiplenenler çıktı ki, Dubrovnik kentine gidip de kemiklerini görmeden fikir ileri sürenler mi dersin, öncesinde mezar yeri kazıp ,sonrasında olmayınca evini bulmaya dönüşen kazıları yapanlar mı dersin hatta o yeniden Sivas’a gökten indirilirse yılda 2 milyon turist geleceği sanrısı ile el ovuşturanlar türünden değerlendirmelerde bulunanlar mı,ısmarlama yazılar yazanlar mı dersin bir keşmekeşlik denizinde yüzenleri görmekteyim.
Hatta bu konu ile ilgili,bu işi sahiplenmişlere karşı bir yazı yazan ya da söyleyenleri de “cahil,Sivas’ı bilmez” nerede ise hain ilan edilmesine kadar varan yorum ve değerlendirmelerde bulunan hadsizler de var.
Önce bu iş, Sivas’ın başına gökten üç elma düştü örneği nasıl ortaya çıkışını anlatmak istiyorum. Ali Babacan, Dışişleri Bakanı olarak Avrupalı meslekdaşları ile yaptığı görüşmelerinde gündeme gelmiş o da Sivas Belediye başkanı Sami Aydın’a durumu bildirmesi ile Sivas gündemine düştü. Sayın Aydın’da bu konuyu üniversitede bir yakını olan Kuzucu’ya konu ile ilgili bilgilenmesini isteyerek bir kitap yazıp Sivas halkını hazırlamasını istedi.
Arman Cuhacıyan İsimli bir Katolik Ermeni kökenli yazar tarafından yazılan kitap üzerine bu konu biraz daha derinleşti. Genel ve yerel basında ara ara gündem olmaya başladı. Sami Aydın döneminde bu konuyu ete kemiğe büründürmek için Paşa Kalesi(Cıbıllar Parkı) denilen yerde üniversiteden bazı öğretim görevlilerinden kazı yapılması istenerek bir tutunacak dal edinmek istenildi. Onlar mezar aradılar. O kazılar sırasında çıkan bazı kemikleri onun kemikleri olarak olarak ilan etmeye kalkıştılar ise tutmadı. Bu konuda direnenlerden birisi de Mehmet Ali Öz’dür.
Sonrasında Gökmedrese karşısında mezar kazıları denendi. Ona ilişkin de bilimsel destek oluşturacak bir obje bulunamayınca bu kez de işi Aziz Vlas’ın evini bulmaya çevirdiler. Aziz Vlas’ın evini bulduk demeye getirdiler. Bir ev temeli bulup, bunu Aziz Vlas’ın mezarı olarak yutturmaya hazırlanmaktalar. Oysa ki Gökmedrese ve çevresi Sivas’ın yönetiminin Danişmentliler ve Selçuklular döneminde yerleşime açılmıştır.Aziz Vlas’ın yaşadığı dönemlerde hiçbir şekilde yerleşime açık bir yer değildi.
Anlaşılan mezarını bulduk deseler tutmayacaklarını anladılar. Kemikleri Dubrovnik’teki kilisede olduğunu fark ettiler. Her yıl 9 martta Dubrovnik kentindeki Aziz Vlas adına olan kiliseden çıkartılarak kentin sokaklarında gezdirilmekte olduğunu öğrettik sonunda onlara.
Gelelim Sivaslı Aziz (Sun Sebastian) yani Aziz Vlas diğer adı ile Sun Sebastian’ın coğrafyasına Sebastia, Romalıların Anadolu’daki eyaletlerinden birisidir. Tıpkı Kapadokya, Bitinya v.s gibi Sebastia eyaleti de Kızılırmak Havzası ile Yeşilırmak havzasını kapsayan toprakların adıdır. Bu eyalet coğrafyası daha sonra Danişmentliler devletinin de coğrafyasını kapsamıştır. Osmanlıda da aynı coğrafya Eyaleti Rumiyeyi Sugra olarak isimlendirilmiştir.
Bu eyaletin merkezi Romalılar döneminde şimdiki Sivas mı idi yoksa başka bir yer mi idi? Bu konuda bir açıklık yok. O halde yer tespiti yapılmadan Aziz Vlas adına Sivas’ta yapılacak her çalışmanın bilimsel niteliği olmayacaktır.
Tokat Sulusaray’da bir antik kent var.Tokat’a giderken bu yere ilişkin lehva gözümüze çarpar. Sebastiapolis. Şimdi soralım Sebastia eyaletinin merkezi bu yer olabilir mi? Osmanlı döneminde de Eyaleti Rum’un idari merkezi Amasya idi. Sonrasında ise Tokat oldu.1526 yılından itibaren de şimdi ki Sivas yönetim merkezi oldu. Demek ki Sebastia denilen coğrafya sadece şimdiki Sivas’ı kapsamamaktadır.
Özü şudur ki, bu Sebastia eyaletinin Aziz Vlas’ın yaşadığı asıl Sebastia şimdi ki Sivas mı idi? Bunu bulmak Aziz Vlas’ın evini bulmak kadar, Sivas için çözümlenmesi gereken öncelikli bir sorun olarak önümüzde durmaktadır. Diyelim ki şimdiki Sivas, Roma dönemindeki Sebastia olsun. O zaman Roma dönemindeki Sivas surları şimdiki Sivas surlarını mı kapsamakta idi? Sivas kent surlarının en gelişmiş ve en son durumunu çizimini yapan Fransız seyyah Gabriel çizimine göre bugün ev yeri olarak gösterilen yer ile şehir surlarının arasında nerede ise 500 metrelik bir açıklık var.
Roma döneminde Sivas, iki ırmak arasında kalan bir yerleşim idi. Bu yer ise şimdiki Murdarırmak ile Mısmılırmak arasında olan ve merkezi şimdiki Bahtiyarbostan mahallesi yerleşkesi içerisinde bulunan Çatal pınar denilen yerdir. Bu durumda evi olduğu ilan edilen yer ile ile Roma dönemi Sivas surları arasında kuşbakışı 1 km den fazla bir uzaklık olduğu görülmekte.
Yalan üzerine bina dikmek yerine dünyada “Sebastian-Sivaslı” adını taşıyan ünlülerin adını taşıyan kişilerin isimlerinin kazıldığı bir taş dikitleri olan bir alan yaratılsa daha inandırıcı ve bilimsel temelli bir çalışma olmaz mı?
Şimdi bir başka yönden akıl yürütelim; Aziz Vlas cezalandırılmak için Kayseri’ye alınıp götürüldü deniliyor menkibelerde. Böyle bir durumda cezalandırılması Kayseri’de olduğuna göre nasıl olur da ölüsünün Sivas’a getirilmesine izin verilmiş olunabilir ki? Kaldı ki öldürülme şekli ve yeri konusu da tam olarak belli değildir.
Diyelim ki Sivas’a getirildi. Mezarı göz evliyası denilen yerde ise bu evliya Sivas’ta Küçükminare mahallesinde 1. sokakta. O zaman Gökmedrese karşısında neden aranmakta? Üstü oyuk olduğundan göz denilen oyuk Hristiyan kökenlilerin mezarlarında genelde görülen bir uygulamadır. Hatta Müslüman mezarlarında da görülen bir gelenek. Su ya da buğday konularak kuşların yemesi için bir ölü hayrı yapmak gibi bir anlayıştan kaynaklanmakta olduğu sanılmakta.
O taşın Gökmedrese önünde olmasının nedeni Sivas’ta etnoğrafya müzesi olana kadar tarihi özelliği olan mezar taşları toplanıp Medresenin önündeki boşluğa konulmakta idi.Daha sonra Kongre müzesi yanına taşındı. Oradan da Hristiyanlara ait mezar taşları Ankara yolu üzerinde bir park alanına taşındı. Etnoğrafya müzesi yapıldığında ise değişik mezar taşları Etnoğrafya müzesi bahçesine taşındı.
Arman Cuhacıyan tarafından yazılan kitapta iddia edilen konulara gelince; 1935 yılında Sivas’ta açılan bir yol çalışması sonrası mezar taşının kaldırıldığı söylenmekte. Şimdi mezarın taşı kaldırıldığına göre mezarda kaldırıldı demek istediği çok açık değil mi? Kaldı ki 1935 yılında Sivas’ta yapılan bir yol açma çalışması yok. O tarihlere yakın tarihlerde tren’in Sivas’a gelmesi nedeniyle 1932 yılında açılan İstasyon Caddesidir. Göz evliyası yeri ile de Gökmedrese
önündeki yer ile de İstasyon caddesi arasında örtüşür bir nokta bulunmadığı Sivas’ı bilenler tarafından çok iyi bilinmektedir. Gökmedrese önünde açılan yol ise 1978 yılında açıldı. Bu durumda çok belirgin olarak görülüyor ki; Ne tarih ne de yer tutmakta.
Aziz Vlas’ın Ermeni kökenli olduğundan hareket edenlere de yanıtlamalarını istediğimiz sorular var.
Aziz Vlas M:S:300 lü yıllarda yaşamış. Ermeniler ise Sivas topraklarına 1050 yılında Bizans kralı 2.Vasil zamanında Van ve çevresinden alınıp getirilmiştir.
Aziz Vlas ile Ermenilerin Sivas topraklarına yerleştirilmeleri arasında 700 yıl bir fark var. Nasıl olur da Aziz Vlas bir Ermeni olabilir?
Bu kişi Ermenilerin din azizi ise neden Ermenistan’da ya da dünyanın başka bir yerinde ve de ülkemizde Ermenilerin Aziz Vlas adına hiçbir kilise ya da okulda isimlendirmesi yoktur.?
Yine bu din azizin adını taşıyan hiçbir Ermeni yoktur. Sivas nüfusuna kayıtlı Ermenilerin isimlerine bakıldığında bu gerçek daha iyi ortaya çıkmaktadır.
Daha önemlisi tarih ve dini belgeler açısından önemli olan Ermeni tarihi kroniklerinde Aziz Vlas adı da geçmemektedir. Nedeni de çok açık. Ermeniler 1700 lü yıllara kadar Gregoryan inançlı idiler. Osmanlı devletini parçalamak isteyen ve topraklarında gözleri olan emperyalist ülkeler işe önce Osmanlı vatandaşları olan Hristiyan inançlı topluluklar üzerinde çalışmalar yaparak başladılar. Ermenileri Katolik inancına geçmeye zorladılar.
Aziz Vlas ölümünden ya da öldürülmesinden 500 yıl sonra Katolik Roma kilisesi tarafından Aziz ilan edilmiştir. Tarihi ve bilimsel bir kişiliği yoktur. Katoliklerin dini menkıbeleri ya da söylentileri ile yaşam bulmuş bir kişiliktir. Öyle ki üzerine atılı mucizevi özelliklerine bakınca bu özellik İsa Peygamberde yoktu diyesi geliyor insanın.
Aziz Vlas’ın Kemikleri Dubrovnik kentinde olduğuna göre kemikleri olmayan mezar olur mu? Olmaz. Olur desek de inanan kimse olmaz. Böyle bir iddia ile yola çıkarsak ve bundan turist geleceği hayaline kapılırsak birileri hele de Avrupalılar bize bir yerleri ile gülseler haksız da değillerdir sanırım.
MS 280 li yıllarda günümüzden 1700 yıl önce yaşamış birisinin kemikleri günümüze kadar kalır mı? Velev ki duruyor ise bu işe gönül koymuş, bu işten Sivas ve ülkemiz için bir yarar düşünenlerin öncelikle Dubrovnik kentindeki kemiklerin Sivas’a getirilmesi için başvurmak sonrasında da dava açmaları en akılcı ve doğru yol olmaz mı?
Diyelim ki Aziz Vlas’a bir taş koyduk. Arkasından bir başka Hristiyan azizi var. O da Sivaslı Petrus olarak anılmakta. Ona da bir mezar yeri arayacak mıyız? Yortusu 26 martta. MS.340 ile 390 yılları arasında yaşamış.
Bir de Ermeni Katoliklerinin önderi Mekhitar da var. O da Pirkinik şimdiki adı ile Çayboyu mahallesinde doğmuş. Kilisesi de hala duruyor. O da açılsın diyenler olursa haksız da değiller. Çünkü bu kişide en azından daha yakın bir tarihte 1800 yıllarda Ermeni aydınlanmasının öncülüğünü yapmıştır.
ÖZETLERSEK; Öncelikle bu kişi ile ilgili daha bilimsel daha gerçeği bulma temelli bir toplantı yapılmasının gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Öyle birilerinin destekleri ile yazıcıklar yazarak, göstermelik kazılar kazarak bu işin üzerine kimse oturamaz.
Hele de küçük çıkarlar ile bu işe kimse kollarını sıyıramaz.
Sivas’a 2 milyon turist geleceği yalanı ile emperyalistlerin din sosuna bulandırılmış planlarına sınır taşı koymasına alet olarak bir kentin dahası ülkenin kaderine kimse acentörlük yapamaz.
Bu işin arkasında olanları öğrenmek için bu kazı işlerinin finansmanı sağlayan gücü bulmak gerekir. Bu işe kaynak yatıran Sivas Belediyesi mi, Sivas Valiliği mi, Üniversite mi yoksa gizlenmiş bazı eller mi? Bu öğrenildiğinde Aziz Vlas pandora kutundaki asıl amaç ortaya çıkacaktır.
Benim karşı çıkış yazılarıma birilerinin getirdiği öteleyici, kırıcı hatta Sivaslılığımı sorgulayan yazılar ve yorumlar yapanlar olduğunuda görüyorum. Bu yorumları yapanların, değerlendirmede bulunanların öncelikle ne kadar Sivaslı ve Sivassever olduklarını sorgulayacak değilim. Biliyorum ki, Sivaslılık sadece şu an Sivas’ta yaşamak değildir.
Bu işin peşinde olanlara gelince;
Yakın zamanlarda Sivas’ta değişik meslek ve sivil toplum kuruluşlarında görev almışlar.
Özelleştirmede Sivas’ın talan edilmesine aracılık etmişler. Şimdi de Sivas adına dernekler kurup “Gelen ağam, giden paşam!” türünden il yöneticilerine şirinlik yapanlar,
Bir diğer grup ise bilim adamı olma özelliğini ve sıfatlarını unutup, istek üzerine yazı yazanlar ve kazı yapanlardır. Bir başka deyişle “Kılıca uygun kın hazırlayanlar”,
Üçüncü gurup ise İstanbul kapalı çarşısında bazı Ermeni tüccarların yemeklerinden ve övgülerinden nasiplenip gazetelerde haber ve yorum yazanlar,
Bir başka gurup ise Gülenist ideolojinin örtülü hemdaşları.” Dinlerarası diyalog” adı altında bu işe el çeviren idari ve siyasi kişiler.
UNUTMAYALIM; EMPERYALİSTLER, TARİH BOYUNCA İLERİ UÇ OLARAK TACİRLERİ VE DİN OBJESİNİ ÖNCELİKLİ OLARAK KULLANMIŞLARDIR. ŞİMDİ DE SİVAS’TAAYNI MANTIK SERGİLENMEKTE.
BAZILARI GÜNLÜK ÇIKARLARIN PEŞİNDE GİDEREK BU İŞE ASILMIŞ
OLABİLİRLER.ANCAK BEN ÇOK İYİ BİLİYORUM VE İNANIYORUM Kİ, SİVAS’IN
VATANSEVER VE BUGÜNÜ DEĞİL YARINI DA DÜŞÜNEN SİVASLILARIN, HRİSTİYAN
MENKİBELERİNİ EMPERYALİSTLERİN ÇIKARLARINA ALET EDEREK SİVAS’A GELECEK
EMELLERİ İÇİN TAŞ KOYMAYA ÇALIŞANLARIN YERLİ İŞBİRLİKÇİLERİNE DUR DEMESİNİ
BİLECEKLERDİR.
Böylesine önemli ve şeytani bir tezgahın arka planını okuyabildiği ve bunu yiğitçe kaleme aldığı için İsmail Hakkı konarı tebrik ediyorum. Ama bu oyunu kurgulayanlar arkasına fetö'yü alıp fetö'nün bağlı bulunduğu derin tapınakçı yapılar ve Ermeni kökenlerinden dolayı, olmayan bir mezar ve olmayan bir şahıs üzerinden Sivas'ı kadim Ermeni şehri gibi gösterip Ermenilerin Anadolu'daki hak arayışlarına haksız temeller oluşturmaya çalışan tüm satılmışlardan hesap sorulacağı gün çok uzak değildir. Bu ülkenin vatan haini ne kadar cüretkar ve çoksa, Bu ülkenin Yiğit ve kahraman evlatları da en az o kadar vardır ve geçmişte hep hesap sora geldiğimiz gibi bugün de onun hesabını özellikle o iki yetkili başta olmak üzere hepsinden en ağır biçimde soracağımızdan hiç kimse tereddüt etmesin.