Bir yaşıma daha erdim ve kerrat ile anladım ki, biz insanlar kolay anlaşan ve anlaşılan bir varlıklar değiliz. Yan yana yürümek şöyle dursun, bir yastığa uzun zaman baş koymak bile tanışmaya yetmeyebilir. Çünkü tanışmak, yaşamakla ilgili bir sürekliliktir; öyle bir an gelir ve öyle bir durumla karşılaşırız ki, bütün ezberlerimiz ters yüz olur. Bilinen en kadimî ve sağlam tavır; tahammüllü olmak ve vade tanımaktır. Vade tanıyıp kusurunu örttüğümüz, tahammül gösterdiğimiz durumlar ve şahıslar kadar; kendimize de vade tanımak öz saygı gereğidir. Suç işlemeye imkânımız olmadığı halde, ahlâkî ilkelerimizi sürekli olarak bize hatırlatan ve uymaya çağıran ?onaylanmış seçkinler?in ters yüz olmuş vicdanlarını aklamak görevi neden bize düşsün?
Yeni ve medyalaşmış mistifikasyon uzmanlarının bizden beklediği daimi ve aktif onaylama hali; kendimizi sisteme adamamızı gerektirmektedir. Vakte karşı yaşamayı esas alan ve maalesef çok hasarlı zaman bilincimiz, ?eyyamcılık? lehine hiç bu kadar zayiata uğramamıştı. ?Mekanistik kuşatılmışlık? içinde olduğumuzu söylemek; kendini ne karşılığında olursa olsun adayanların kıyasıya husumetini celp etmektedir. Kendimize bir rol biçmemek bile, büyük bir hazımsızlık nedenidir. ?Tamam! Dünya senin olsun!? dediğimde, ?Sen de benim olmalısın!? mukabelesi ile karşılaşmak en azından rencide edicidir. İnsanlığın tarihini biz kullar yazmıyoruz; cüz-i iradeyi büyük bir özgürlük alanı bilmek, kulluktur. Kibirliyim ve sizi kesecekse itiraf ediyorum. Kibirlilik halimi bu sene de sürdüreceğim.
Deodorant kokusunun her şeyi bastırdığı son zamanlarda sırf kendi çıkarı uğruna saygılı, dürüst, nazik gözüken insan sayısı müthiş çoğalmıştır. Bunun iki sebebi var: Şartların kazandırdıklarını sürdürmek; yeni kazanımlar elde etmek için yatırımda bulunmak? Tabii, son sürat bizi içine çeken sanal âlem , gerçek kişiliklerin yüzü olmuştur. ?Çıkar? en somut bağlanış biçimidir ve çıkar ilişkileri, göz kusuru olmayanlar için saydamdır. Bu bağlanışlar yasaldır ve organize olmuş ?eylem birlikleri?ni alabildiğine özgür ve pervasızca harekete geçirmiştir. Bunlar karşısında hiçbir dünyevî, hukukî dayanak ve desteğimiz yoktur; tek gücünüz içten inanışımız ve hakka sıkı sıkıya bağlanışımız olabilir. Böyle bir inanış ve bağlanış içindeyseniz, sizi bir nevi ?ahlakî kafes?e hapsetmek için, sistem adına birileri ellerinden gelen her şeyi yapacaklardır. En başta susmanızı sağlamak için attığınız her adımı, söylediğiniz her sözü takip altına alacak, örtük bir muhbir mekanizmasıyla etrafınızı öreceklerdir. Bu, özellikle iktisadî-epistemik-siyasî üç temel güçlülük süreci içerisinde aktör olarak yer edinen/edinmeye çalışanların ustalaştığı bir mekanizmadır. Burada da aerodinamik rolünü oynayan ?cesur muhalif?lerin neye muhalefet ettiğine değil, neye sustuğuna ve rıza gösterdiğine bakmamız gerekir. Çünkü dünyanın neresinde olursa olsun günlük hayatın içerisinde güçlülüğü meşrulaştıran söylemlerin tabiatı hep aynı olagelmiştir.
Çıkar bağıyla bağlanmış olanların kendilerini örtme şansları sıfır olmasına rağmen; açıktaki eylemlerin yasallığı yetmez, ahlaken de meşru gözükmesi gerekmektedir. Aksi takdirde ?kusursuz söylem?e kurt düşer. İnsanların başka sesleri dinlemesini, başka yerlere bakmasını sağlamak en kestirme yoldur. Bu yol, ahlakî anlamda ikili tercihlerle değil; alış-verişin gerçekleşme koşullarıyla ilgilidir. Çıkar dışındaki diğer ?sebep bağları? soyut ve yüksek ihtimal ahlâkî bağlardır ve varsa varlıklarının miktarını ölçme imkânımız yoktur.
Allah´ın her kulunun özel olduğuna belli ki artık inanmayan ve kişilerin ölçülemeyen her tarafını, kendine mahsus sapkınlıkla önce ölçüp, sonra afişe eden kurumlaşmış ?epistemolojik sahtekârlık? kendisine durumdan vazife çıkarmayı asla ihmal etmiyor. ?Ölçemediği Şey?den tedirginlik duyan bu zümrelerin tek korkusu, elde ettiklerini kaybetme korkusudur. Elde ettikleri her şeye layık olduklarına kendi kendilerini inandırmışlardır. Çünkü reyting, beğeni ve diğer piyasa onay mekanizmaları eylemleri kâr-zarar haneleriyle denkleştiren, gününe gün meşrulaştıran ?piyasa melekleri?dir. Melekler, en yakın gelecekle ilgili olan pratiklerin kaydını tutarlar; bu kayıtların ?öbür dünya? ile ve ?mahşer yeri? ile ilgilisi yoktur; en fazla piyasa toplumunun bilgisayarlaşmış farklı bir sürümünden söz edilebilir. ?Din günü? ise mekanistik tasarımın kadranında gözükmeyen bir gündür. ?İnanç göstergeleri?nin özgür olmasıyla yetinmeliyiz; biteviye yenilenen ?kamusal alan?da inanç adına daha fazlasını istememize hiçbir neden yoktur. Hayıflanmıyorum; gerçekçiyim ve birilerine oyunun sınırlarını hatırlatırken, kendi haddimi de çiziyorum.
Geldiğimiz noktanın bize/kim üstüne alınıyorsa onlara, her türlü muaşerette ?istikrarlı dürüstlük? aramamızı öğretmiş olmasını dilerim. Bu, sürekli aldatan-aldatılan denkleminde mevzilenmek suretiyle kaybettiğimiz bazı ölçüleri hatırlatabilir. Her gün yeni bir şey dinliyormuş/söylüyormuş gibi, tekrar tekrar dünyaya bağlanmak için girdiğimiz ?sahte hareketlilik? hali, ahretimize ne yapıyor bilmem ama dünyadan da ayağımızı kestiği kesin.
Tamam, zamanın ?sahte hareketlilik?lere mekân kılındığı ?Bu dünya? senin/sizin olsun! Ama vakitlerle mahdut ?Benim dünyam?a da göz dikilmesin! Hele hele ?Ahretlik kavramlar?la yargılama ve denetleme ikiyüzlülüğüne hiç kimse kalkışmasın!  Aramızda fasih bir dille geliştirebildiğimiz herhangi bir ?sözleşme? olmadığı gibi; iletişim kurmamızı sağlayacak söz bile kalmamıştır.