Kapitalizmin ne olduğunu, İslam üzerinden nasıl mistifikasyona uğratıldığını anlattıkça, bendenizi Marxist yahut daha mı insaflı bilmem solcu olarak tanıtma yoluna giden din kardeşlerime(!) "Hakk" diye bir şeyin varlığını hatırlatmakla iktifa ediyorum. Sağ ve sol meselesine gelince: Bunlar ithal kavramlar, insanları bu kategoriler üzerinden değerlendirecek ahlakî bulanıklıktan mahrumum. İyi-kötü, iyiler-kötüler, haram-helal düalitesi hayata daha sade bakmama yetiyor. Başkalarının benim hakkımda kategorik değerlendirmeleri ise kendi kişiliklerini bağlar. Elin ağzı torba değil ki, büzesin. 
Konu elbette fikir değil, şehir ölçeğinde bazı hususların altını çizmiş olmam. Adamlarına, ekiplerine ve tabii "Hocam!" dedikleri âdemlere hak bildiğim yolda yürürken dokunmuş olmam yetiyor. Sadece bir sorumluluğumu yerine getirdim; söylediğim şeyler evrensel sahtekârlıkların mahalli izdüşümünden ibaretti. Farkındaysanız, neredeyse altı aydır mahallî şebekelerle ilgili ağzımı bile açmadım: sözü çoktan tükettik. Bu esnada tanıdığımı zannettiğim çoğu adamı yeniden tanıdım ve nasıl çarpık ve kirli ilişkiler sürdürdüklerini müşahede etmiş oldum.
Eğer müminsen hikmet yitiğindir ve daima peşinde olacaksın. Keşke Karl Marx´ın kapitalizmi tenkidinin milyonda biri kadar fikri derinliğiniz olsa. O yok, bari "gıybet" ve "iftira"nın dinimizdeki karşılığını anlayacak kadar ahlakî derinliğiniz olsa.
Bir bilgeye...
Hangi bilgeye?
Kim olduğunun ne önemi var? Ha bugün, ha dün; ha Çin, ha Maçin´de... Ekmeğini marangozluktan kazanan bir bilgeye öğrencileri, "Kentin tanrılarına çok sert sözler ediyorsunuz, perestleri fena halde kızıyor!" demişler.
Bilge:
? Bazı odunlar inat damarlıdır, onlara daha keskin balta gerekir.
Demiş...
Bu kez öğrencileri, ?Peki efendim, o sert odunlar işe yarar ahşap malzeme haline geldi mi?? diye sormuşlar.
Bilge:
? Gelir gelmez; bilmem? Ben mesleğimi ifâ ediyorum.
Diyerek, üstünde çalıştığı masaya olabilecek en güzel şekli verebilmek için işine gömülmüş.