Bursalı Lamiî Çelebi, şarka mahsus bir hicviye geleneği mucibince teşhis ve intak yoluyla hayvanları hem tasvir etmiş, hem de konuşturmuştur. Kartalı, yılanı, merkebi v.s. nasıl anlatmışsa artık, devrin taciri, eşrafı, vaizi cem olup valiye şikâyet etmişler. İddialarına göre Lamiî Çelebi kendilerine manzum dille hakaret etmiştir ve üstadı huzura çağırırlar.
Çelebi şikâyete mevzu manzumesini okumaya başlar ve oradakiler kendilerine yakıştırdıkları tasvirlere “Bu yılan derken beni kastediyor!” yahut “Buradaki kartal benim!” diye mukabele ediyormuş. Sonunda şair, “Ben kimseyi kastetmedim Paşam, umumî tipler çizdim!” diyerek kendini savunmuş. Devrin Bursa Valisi de, sözden durum, durumdan vazife çıkaran meclis-i ekâbiri kapı dışarı ederek, şikâyete mahal olmadığına karar vermiş. Kimbilir, bu değerli şair ve nasirimize bir de kahve ikram etmiştir…
Lamiî Çelebi zamanında sosyoloji henüz yoktu, olsaydı şairliğini sürdürür ama sosyoloji formasyonu alırdı, pek de yakışırdı üstada… “Umumî tipler” çizmek bende meslekî bir alışkanlıktır. Tek tek şahıs ve olgulardan hareketle genel tipler çizerim, bu tipler analitik ve soyuttur…
Gariptir, zaman zaman benim de başıma, “Bu beni kastetmiş!” diyen zavallılar musallat olmuştur. Birini kastetmişsem doğrudan söylemişimdir ve cevap hakkı kutsaldır, sulhsever biriyim. Kızdığım şey, muhataplarımın kiralık ağız kullanmaları ve “Sorgulamak” yerine dört koldan taarruza geçmeleridir.
Basın yoluyla yahut dedikodu yoluyla “Aaaa bizi kastetmiş!” düşüncesiyle derhal hareketleniyor ve müşavereye başlıyorlar. Af buyurun ama bu sizinki resmen kibir, kendinizi bahsedilmeye değer bulmak gibi bir hastalığa müptela olabilirsiniz. Burası küçük bir kent, çok da büyük dertleri var. Birbirinizin kuşunu kaldırıp, bendenizi de hedefe yerleştirmekle bu dertler halloluyorsa; kendinize kiralık fedai bulun dövdürün, billahi aldırmam. Kalemim var bir de elemim; yazarım…
Sadece sorumluluğumu yerine getiriyorum…
Beklerim ki, herkes öyle yapsın.
Yoksa çizdiğim tiplerin doğru, o tiplerin yaptığı işlerin de gerçek olduğuna hükmederim ve ona göre yazarım. Benim için hesabını veremeyeceğim bir zaman kaybı olur ama icap ederse yaparım. Burası küçük bir kent; herkes birbirini tanır ve bilir, neler döndüğünü de anlar. Kendinizin kıymetini, birilerinin üzerinde kudret denemesiyle yapacağınıza, şehrin yaralarına merhem olun… Gerçekten İfade ettiğim gibi paraleliyle, dikeyiyle, yamuğuyla içli dışlı ve şehrin hayrına olmayan bir çark mı var ve resmî zevat da katkıda mı bulunuyor? Bunu saklamak için de birilerini hedefe yerleştirerek dikkat mi dağıtıyorlar?
Dilerseniz bunu da yapın; kimin kiminle ünsiyeti olduğu beni alakadar etmez. Hacı hacıyı Mekke’de, derviş dervişi tekkede bulurmuş. Herkes sütüne mayasına uygun dostluklar kurar. Buna da kimse mani olamaz. Ayrıca bu tür işler çapraz ilişkilerdir, zabıta yahut adliye vakasıdır, beni zerre kadar ilgilendirmez.
Benim alınganlara tavsiyem, hayırlı işler yapmaları ve hayırla anılmalarıdır…