"Neo-Ağa" tam teşekküllü bir sosyal tiptir.
Ağaların marabaları da teni nesildir.
Klasik ağalar gibi marabalarının terini/kanını istismar ederek yaşıyorlar. Aralarındaki mülkiyet eşitsizliği patron-işçi ilişkisine dönüşemez. Çünkü müteşebbis değiller; kaynağı belirsiz sıcak paradan besleniyorlar. Partileşmelerine rağmen siyasi lider-partizan ilişkisini kârlı görmedikleri için “tanımlanmamış cemaat” olarak yaşamayı tercih ediyorlar. “Tanımlanmamış Cemaat”ın sınırları bazen üç ülkeden kazanılan topraklar üzerinde muhayyel bir imparatorluğa kadar genişletilebiliyor.
Neo-Ağalar, “Kültürel Hak” dedikleri şeye, konum ve özgürlük alanları açısından bakıldığında daha fazla sahipler ama dışarıya aksettirdikleri tek kültürel tavır(!), erkeklik ve yiğitlik gösterisidir. Hanımağalar bile kendilerine “erkek gibi kadın” dedirmek için özel itina gösteriyorlar. 
Kendilerine şiddetli eleştiri yöneltilmesini özellikle istiyorlar, çünkü tebaalarının gözünde “Savaşçı” gözükmek, konuşlandırıldıkları konumun garantisidir. Ciddiye alındıklarını gösteren her söz yahut eleştiriden sonra, medya kanallarından devlete, başbakana, cumhurbaşkanına meydan okuma, hakaret etme yarışına girmektedirler. Bu yarış, aralarında ciddi bir rekabet olduğunun da göstergesidir. “Merdoğlan Selo”, “Dişi panter Sabo”, “Dağlar Kralı Muro” gibi lakaplarla nam salmak için, ölçülü ve kendilerine zarar gelmeyecek biçimde savaşçı pozu kesmeyi de ihmal etmiyorlar.
Bunlar Apo kuşağı değil; kişiliklerini alenen sergilemek yerine, anı anını tutmayan zikzaklar çizebiliyor; her çeşit kılığa girip, her cinsten egemen güç ile ortak hareket edebiliyorlar. Bu içeride bir tür “kademeli köle” hiyerarşisi oluşturmuştur, ağa-maraba ilişkisi böylece pekişmekte, hattâ kurumlaşmaktadır.
Dış dünyaya bakan tarafı ise daha tehlikeli…
Batılıların İslam düşmanlığını kurnazca kullanıyorlar ve IŞİD vasıtasıyla PKK’yı aklayarak, taze nesil marabalardan ordu devşirme yoluna girmişlerdir. Kana susamış neo-ağaların girdikleri yoldan vazgeçme ihtimali bence azalıyor. Bunlara çok ciddi bir Batı desteği verilmemiş olsa, arsızlık potansiyellerini bu denli faş etmezlerdi.
Haçlılık “IŞİD” sayesinde dürtüklenmiş, harekete geçmiştir. Kimin kurduğu değil, neye yaradığı önem kazanan IŞİD, örtük bir Haçlı kuşatmasına zemin hazırlamıştır. Neo-ağalar, şimdiden kendilerini ABD ve AB’nin emniyetli kucağına atmışlar, oradan taarruza yardımcı olmaktadırlar. Çok ama çok küçük bir ümit, neo-ağalara halkın büyük bir kesiminin katılmamasıdır, ırktaşlık faktörünü aşmakta zorlanıyorlar. Kürtlerin önünde en büyük engel, kalıtımla kültürü bilinçli bir şekilde birleştiren ırkçılıktır.
Türkiye Medyası ise: “Esed’in Kobani diplomasisini” başarılı bulanların;
PKK’yı üzerine gevezelik yapılması mübah bir alışkanlık olarak görenlerin;
Diplomatik sözlerle durumu idare eden nemalandırılmış kabadayıların;
Oynaştığı bir “karanlık delik” haline dönüşmüştür.
Paralel olarak okuduğumuzda, medyanın batılılaştığını bile söyleyebiliriz. Türkiye’yi önce “objeleştirme operasyonu”ndan geçiriyor, sonra konuşuyor yahut yazıyorlar…
Dünya olayları üzerine konuşan, yazan birinin milliyeti anlaşılmıyorsa, fikri batıldır…
Batı şu an devleti ve medyasıyla sadece milliyetini konuşturuyor.