Âşıklar diyarı güzel Sivas'ımızın yetiştirdiği nadide insanlardan biri olan ünlü halk ozanı Âşık İsmetî'nin hayatının kendi ağzından anlatıldığı Gölgemi Göremedim adlı kitabı, büyük bir heyecanla okudum. Eseri titiz bir çalışma neticesinde yayına hazırlayan ve Türk edebiyatına kazandıran değerli hemşehrim, kadim dostum Özgür Karagöz'ü tebrik ediyor, kendisine takdirlerimi sunuyorum. Özgür Karagöz, Marmara Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı mezunu… Yine aynı üniversitede Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü,  Eski Türk Edebiyatı Anabilim Dalı'nda Pervane Beg Nazire Mecmuası” üzerine yüksek lisans yaptı… Halen Sivas'ta öğretmenlik yapmakta…
       Gölgemi Göremedim, önsözde de belirtildiği gibi, Âşık İsmetî'nin hatıra notlarından yola çıkılarak başlanmış ve iki yıl boyunca çeşitli zamanlarda bir araya gelinerek gerçekleştirilen söyleşilerle derinleştirilmiş, zenginleştirilmiş ve bugünkü hali oluşturulmuş bir eser. Yazarın ilk eseri olmasına rağmen, başarılı üslup ve etkileyici dil hemen ilk sayfalarda dikkatimizi çekiyor. Yazar, yine önsözde belirtildiği üzere, konu ve anlatım bütünlüğü sağlamak amacıyla sorulu-cevaplı bir anlatım değil de birincil bir anlatımla kaleme almış söyleşileri. Eserde anlatım o kadar sahici ki olaylar ve durumlar anlatılırken kendinizi bir anda meselenin içinde buluyor, kahramanın hissettiği duyguları tüm benliğinizle yaşıyorsunuz… Kaynağından su içmek gibi, tandırdan ekmek yemek gibi bir şey bu… Kanamıyorsunuz, doyamıyorsunuz… Her sayfası Anadolu, her sayfası yerli ve millî… Yani ki bizim kendi hayallerimiz, duygularımız, ağıtlarımız, sevinçlerimiz… Kısacası hayatımızın ta kendisi…
      Gölgemi Göremedim her ne kadar anıların anlatıldığı bir kitap gibi görünse de muhtevası itibariyle tarihî, coğrafî, dinî, felsefî, edebî yönleri de olan ayrıca dönemin siyasî, askerî,  ekonomik, sosyal ve kültürel hayatına da ışık tutan bir mahiyet arz etmektedir. Yer yer şiirlerle, fotoğraflarla, belgelerle desteklenmiş olması da ayrı bir güzellik olarak yansıyor sayfalara…
       Âşık İsmetî'nin hayatını, düşüncelerini, şiirlerini satır satır, dize dize zihnimize yerleştiren Gölgemi Göremedim adlı kitabın sayfalarını karıştırdıkça bir hazine bulmuş kadar seviniyorsunuz… O kadar ki hazine paylaşıldıkça tükenmiyor… Aksine artıyor… Âşık İsmetî'nin çocukluğundan -Allah uzun ömürler versin- seksen yaşına kadarki süreç Özgür Karagöz'ün kaleminden sayfa sayfa apayrı bir güzellik olarak çıkıyor karşımıza… Gelin bu güzellikleri birlikte görelim ve daha da güzelleşelim…
      İlkin 1934 Sivas, Kahyalı köyünde doğduğunu öğreniyoruz kendi ağzından... Babasının askerliği, ondan duyduğu savaş anıları, babasının vefatı, annesinin evi terk etmesi ve başkasıyla evlenmesi, kardeşi Nurettin ile tek başlarına kalmaları, yokluk ve çaresizlik içindeki hayat bir bir dökülüyor o esrarlı dudaklardan… Ve tabii ki ilk şiir denemeleri…
       Düzenli bir mektep tahsili alamaması, şahsi gayretleriyle okuma yazma öğrenmesi, hastalanması, kazan satılıp hastaneye götürülmesi… Namaz kılmasının hayata bakışını değiştirmesi, kardeşinin bacısının yanına gitmesiyle tek başına dağlarda bayırlarda dolaşması, civarda deli olduğunun dillendirilmesi… Yavaş yavaş gençliğe adım atması, rüyasında bir kız görmesi, onu araması ama bulamaması yine aynı güzellikte çıkıyor karşımıza...  Ve nihayet ilk şiir denemelerinden sonra nitelikli şiirler… O bu durumu;
Artık testi dolmuştu ve içinde olanı sızdırıyordu. Sızan; hayattı, insandı, gönüldü, dertti, hüzündü, aşktı, âşıktı, maşuktu, hicrandı, sözdü, sükûttu…” şeklinde izah ediyor.
       Evlenmeyi düşünmeye başlaması, yeni bir rüya ile Kapı Güzeli'ni görmesi, davranışları nedeniyle adının iyice Deli İsmet'e çıkması… Büyükavren köyünden Mehmet Çavuş ile karşılaşması ve ilk şiir okuması,   şiirinin usta bir ozan tarafından beğenilmesiyle de çok mutlu olması gönüllere su serpiyor Anadolu'nun orta yerinden…
      Zorluklar içerisindeki mücadelesini Hayat yolculuğumda dağları aşarken tırmanmayı, ırmağı geçerken de yüzmeyi öğrendim.” şeklinde ifade ediyor bir sosyolog edasıyla…
       Kız isteme, alışverişe çıkma, nişanlanma, mutlu bir evliliğe ilk adımı atması… Devlet Demir Yollarında mevsimlik işçi olarak başlaması, evinin belli bir düzene girmesi, karısını evi çekip çevirmesi… Şaban Hoca'nın Abdulkadir ismini nasıl aldığını anlatması, ilk çocuğu Züleyha'nın doğması, işinde çok disiplinli çalışması ve ustalarının kendinden çok memnun olması sonraki sayfalarda çıkıyor karşımıza…
       Jandarmaların askerlik kâğıdını tebliğ etmeleri, hüzünlü bir vedanın neticesinde Kalın İstasyonundan trenle Sivas'a hareket etmesi… Sivas tren garından askere yolculuğu… Isparta'ya varışı… Acemilik döneminde yaşananlar. Silah taliminde hedefi on ikiden vurması. Komutanların takdirini kazanması… Çavuş olmaya hazırlanması… Askerde hastalanması, dört ay hava değişimi alması… Askere dönmesi, Said Nursi'nin sohbetine katılmak için çarşıya çıkması… Askerde sağlam dostluklar kurması gibi birçok detay daha dünmüş gibi canlanıyor gözlerimizin önünde…
      Bir gün çıktıkları çarşı izninde tuz almak için gittiği bir evde Kapı Güzeli'ni görmesi… Bu durumun etkisinden uzun süre kurtulamaması… Çarşıda arkadaşlık kurduğu kişiden kendisine yardımcı olmasını istemesi… Arkadaşının ailesiyle kız evine gitmesi… Bir evde Kapı Güzeli ile buluşması…  Evli olduğunu ve buna rağmen kendisiyle evlenip evlenmeyeceğini sorması… Kızın razı olması… Arkadaşının kızı istemeye gitmesi… Kızın babasının razı olmaması ve onları evden kovması… İş başa düştü diyerek kızın babası ile görüşme kararı alması… Ve, Aşk, tertemiz bir kalple, dosdoğru bir yolda yürümek demektir. Aşkın olduğu yerde eğrilik, hile, riya olmaz. Âşık teslim olmayı bilen, belâ yağmuruna başını tutabilendir .” ifadeleri çok güzel bir aşk tarifi olarak gülümsüyor bizlere…
       Kapı Güzeli'nin evinin önüne gitmesi, orada meydana gelen bir kargaşadan dolayı eve girememesi, nizamiyeye geç dönmesi, soruşturma geçirmesi ve kırk gün ceza alması… Teskere alması, kızın kapısına gitmesi ama kızın taşındığını öğrenmesi… Teyzenin yanına gitmesi, teyzenin ona bir çıkın vermesi ve çıkından bir mektup çıkması… Sılaya dönmenin sevincini, mektubun tesellisini yaşaması… Evine dönmenin mutluluğunu yaşarken, ikinci kızının hastalanıp vefat etmesine üzülmesi… Eve gelen misafirlere askerlik anılarını ve Isparta'yı anlatması… Karısına Kapı Güzeli'ni söylemesi ve karısının kumaya razı olması bir başka usta anlatımla önce zihinlerimize, sonra gönüllerimize hitap ediyor… Ve biz okumaya devam ediyoruz Gölgemi Göremedim'in esrarlı sayfalarını… Zira hiç sıkılmıyoruz…
         Âşık İsmetî'nin iş için önce Ankara'ya, sonra İstanbul'a gitmesi… Haydarpaşa Garı'ndan İstanbul'a ayak basması… Asker arkadaşını bulması ve yanında çalışması, boş zamanlarında İstanbul'u gezmesi ve her yerde Kapı Güzelini sorması… Bir kahvehanede Zor Zibo ile atışması… Ondan daha güzel şiirler söylemesi… Şoför Ahmet ile önce Samsun'a, sonra Sivas'a gelmesi… Kalın İstasyonu'ndan değişik duygular içinde eve gelmesi… Kapı Güzeli'ni bulamaması… Misafirlere İstanbul'u anlatması hayatının bir başka aşamasını teşkil eden hakikatler olarak çıkıyor karşımıza…
       Çimento Fabrikasında işe başlaması. Oğlunun olması… Ölen kızının kimliğini yeni doğan kızına vermeleri… Züleyha, Hatun, Mürsel, Nida, Sevgi, Senem, Nadir ve Nigar adlarında sekiz çocuğu…(Nadir'in okuyup makine mühendisi olması ve Kayseri'de Halis Turgut ile fabrika kurmaları…2012'de Bizim Sivas gazetesinde Rail Tur şiirini yazması…) İşler yoluna girince köyden Yapı Mahallesi'ne taşınmaları… Kapı Güzeli'ni öldüğün ifade eden bir mektup gelmesi ve bunu ümidini kesmesi için yazılmış bir mektup olarak yorumlaması… Ve yine hayat dolu laflar dökülüyor dudaklardan sayfalara: İnsan, çeşme altına tutulan testi misali, yaşadıkça dolduruyor gönlümü. Çileyi, hasreti, sevdayı, hicranı, vuslatı, hüznü, süruru, kederi, insanlığı, mertliği, fedakârlığı, doğruluğu… Hâsılı, hayatı yaşayarak öğreniyor.”
       Sivas'ta ilk defa sahneye çıkıp şiir okuması ve duyduğu tarifsiz heyecan… Yavuz Bülent Bâkiler'in de o programda olması… İnsanların, özellikle edebiyat dünyasının ilgisini çekmesi… Kayseri Âşıklar Bayramına davet edilmesi… Yaptıkları bir program neticesinde gazeteler haber olmaları… Âşık Feryadî ile karşılaşması… Feryadî'nin Haccac zamanından ibretlik bir kıssa anlatması… Kardeşi Nurettin'i bir tren kazasında kaybetmesi ve bu durumun üzerindeki etkisinin hâlâ devam ediyor olması… Şiir yazmaya yoğunlaşması… Senelik izninde İstanbul'a gitmesi… Hilmi Baba'ya Kapı Güzeli'ni anlatması,  onun;   Anlaşılan o ki senin dilini açmak, kalemini döndürmek için Rabbimin sana bir lütfu olmuş bu aşk… O kapı, Allah'ın kapısı. Sen, her an Allah'ın kapısında olduğunu bil. O Kapı Güzeli ile ebedî âlemde kavuşacaksınız.” yorumunun etkisinde kaldığını görüyoruz heyecan içinde…
       Memlekete dönmesi, Konya'da görevlendirilmesi ve görevini kısa zamanda tamamlayıp başarı belgesi alması… Konya'da irşat sohbetlerine katılması… Bir sohbette söylenen, Önemli olan sadece bilmek değil, imanla, ihlâsla onu amel haline getirmektir…”  sözünün zihninde yer etmesi… Fabrikaya içme suyu getirmesi… İlk kitabı Hak Var Dedik” ile tarifsiz bir mutluluk yaşaması… Emekliye ayrılması ve Karşıyaka'ya taşınması, bir müddet sonra kendi evini yapması, ahırda  hayvan beslemeye başlamaları…Yetişen çocuklarını evlendirmesi…  Lailaheillalah!” diye diye uyanması... Sohbete davet edilmesi ve tarikata girmesi… Eşini hastalanması ve tedavi görmesi, iki üç yıl yaşar derken hâlâ yaşıyor olması… Hastanede karşılaştığı hasta genci söylediği, Ölürsem Allah'ıma, kalırsam sağlığıma kavuşurum.” sözünün ona yeni bir bakış açısın kazandırması…İkinci kitabı Gönül Pazarı” ile duyduğu mutluluk… İndiana Üniversitesinden İlhan Başgöz ile söyleşi yapması… Ömür Dediğin programına katılması… Rahatsızlanması ve tedavi olması son bölümlerde karşımıza çıkan ayrıntılar…
       Kitabın sonlarına doğru yaklaşırken bir taraftan hüzünleniyor, bir taraftan da iyi ki böyle insanlar var' düşüncesiyle seviniyor, mutlu oluyoruz… Bu insanlar ki ulu bir çınarı canlandırıyor zihinlerimizde, Osmanlı misali…
       Evet; kendisine has üslûbuyla oluşturduğu nitelikli şiir kitapları bulunan, hakkında çok sayıda araştırma yapılan ve kitaplar yazılan gönül adamı, güzel insan Âşık İsmetî'nin Son Söz Yerine bölümünde söylediği : Geriye dönüp seksen yıllık bir ömre baktım da gölgemi göremedim…” ifadeleri ve dualarla nihayete eren bu güzide kitap vesilesiyle değerli dostum Özgür Karagöz'ü tekrar tebrik ediyor, değerli büyüğümüz Âşık İsmetî'ye de hayırlı, uzun ömürler diliyorum