Gel görem ne hayaldesin
Beni derde salan yârim
İkrarı boş bî-vefasın
İkrarından dönen yârim
Aldı Lâtif Şah:
Vukuf olsun vasfı hâlim
Budur başa gelen yârim
Gark oldum derya ummana
Beni götürdü talan yârim
Aldı Mihriban Sultan:
Baş eğmezim iltimasa
Elim batmış kanlı yasa
Kimler ile geldin bese
Şad-ı Hürrem olan yârim
Aldı Lâtif Şah:
Âşığı hacalet etme
Kaş göz eğip töhmet etme
Kadehi destinde tutma
Saki kimi dolan yârim
Aldı Mihriban Sultan:
Mihriban ´ım gam sakisi
Kadehim zehir ağısı
Dalda da canım yağısı
Yüze şirin gülen yârim
Aldı Lâtif Şah:
Letif Şah ´ım gam meydanı
Kandırmak olmaz nadanı
Yolunda can sarf edeni
İtibarsız bilen yârim
Bunlar, orada muhabbetine düştüler. Birbirleriyle dertleşip başlarından geçenleri söyleyip ağlaştılar. Tabi Lâtif Şah, Mihriban Sultan´dan ayrılıp gelemiyor hana. Dert bitmiyor, gittikçe koyulaşıyor.
Biz haberi verelim Esmer Sultan´dan?
Feseli Padişahının kızı Esmer Sultan da çok uzun müddet uğraştıktan sonra ihtiyarın gözlerini bir parça açtı. İhtiyar yukarıya doğruldu;
-Sağ ol kızım, bu kadarı yeter. Şah´ım gelir de dünya gözüyle görürsem, bundan sonra ölsem de kasavet değildir, deyip kızı kucaklayıp bağrına bastı.
Yan yana oturdular. İhtiyar serbestledi. Gayrı gözü açıldı. Serbest serbest konuşmaya başladı, konuşuyor. Fakat Feseli Padişahı´nın kızı Esmer Sultan´ın içine bir acı düştü.
-Eyvah felek! Ben, bu oğlanın aslını bilmiyordum, neslini bilmiyordum, bir çift sözüne uydum, yanına düştüm geldim. Şimdi burada, o Mihriban Sultan dediği kızı bulur da alıp babasının memleketine kaçıp giderse, ben bu ihtiyarla burada ne yapacağım Ya Rabbi! Eyvah felek!
İhtiyar şuradan buradan konuşuyor; ama kızın kulağına hiç girmiyor. Boyuna ağlıyordu. İhtiyar tahammül edemedi;
-Kızım niye ağlıyorsun? Kendini zahmete koşuyorsun. Şimdi neredeyse gelir o, dedi.
Esmer Sultan, tahammül edemedi, ağlayarak ihtiyarın ellerinden tuttu. Hasret coşuyla aldı bakalım, orada ne söyledi:
Lele ben bir kan ayaklı zenneyem
Benim ahım Lâtif Şah´a kalmasın
Eğer beni burada koyup giderse
Sağ selâmet memlekete varmasın
Yüzü güleç imiş o kalbi kara
Keşke uymayaydım fi´li kara
Niceki düşmüşüm bu ahüzara
Hiç kimseler benim gibi olmasın
Ben Esmer Sultan ´ım yanarım oda
Elimden günümden düşmüşüm cüda
Sana duam budur hikmet-i Huda
Benim ahım Lâtif şah´a kalmasın
deyip kesti. Esmer Sultan, bu dedikleri bir kâğıda yazıp Koca Lele´ye verdi. Koca Lele;
-Kızım beyimize intizar etme, dedi. O senin bildiğin gibi bir genç değildir. O seni burada bıraksa bile beni bırakmaz. Ben onun babası değildim ya, ağlaya ağlaya gözlerimi kör ettim. Ben deli miydim sanki! Şimdi nerdeyse gelir kızım. Mihriban´la hasretini alamadığı için biraz geç kaldı. O gelir şimdi, dedi.
Koca Lele, kızın verdiği kâğıdı alıp dışarı çıktı, ver elini Mihriban Sultan´ın köşkü. Hırslı hırslı köşke gitti. Mihriban Sultan bunu karşıladı. Baktı ki Koca Lele´nin suratı asık.
-N´oldu Lele, neyin var, dedi.
-Kızım! Derdimi telle söyleyim, dedi.
Aldı bakalım Koca Lele, orada Mihriban Sultana ne söyledi, Mihriban Sultan ona ne cevap verdi?
Aldı Koca Lele:
İfadem var kabul etsen sözümü
Rica için bir minnete gelmişim
Men bilirim zikrullah-ı âlemsin
Hüküm için sadarete gelmişim
Aldı Mihriban Sultan:
Dü zeminde payendazım yoluna
Buyur Lele´m ne ülfete gelmişsin
Her ne desen emr-i ferman senindir
Serim üste muhabbete gelmişsin
Aldı Koca Lele:
Lâtif tora salmış bir mekânsız kuş
Pünhan sırdır senden ederim teftiş
Kerem eyle balam kılma feramuş
Muntazırdır malumata gelmişim
Aldı Mihriban Sultan:
Üreyim yaradır ciğerim pare
Ne talihi körüm ben bahtı kara
Deyin ki düşmesin o ahüzara
Menim için hoş niyete gelmişsin
Aldı Koca Lele:
Mihriban´a kurban Lele ´nin canı
Himmet eyle balam lutf u ihsanı
Merhemet sendedir vilâyet-kânı
Müşkülüm var müracata gelmişim
Aldı Mihriban Sultan:
Mihriban Sultan ´a eyle kanaat
Korhma Lele´m seni etmen hacalet
Ferman verim benden sana vekâlet
Adaletsin marifete gelmişsin
deyip kestiler. Koca Lele, Esmer Sultan´ın yazdığı kâğıdı Mihriban Sultan´a verdi, odadan çıkıp gitti. O gittikten sonra Mihriban sultan kâğıdı okudu, sanki dünyası değişti. Esmer Sultan Lâtif Şah´a beddua ediyor. Tabi, canı sıkıldı. Bu sırada Lâtif Şah içeri girdi.
-Ne oldu Sultan´ım yüzün niye asık?
Mihriban Sultan hiçbir şey söylemedi. Elindeki kâğıdı Lâtif şah´a uzattı. Lâtif Şah, baktı ki kâğıdı Esmer sultan yazmış. Utandı, Mihriban Sultan´ın yüzüne bakamadı. Bir hoş oldu. Kendini fazla tutamadı, aldı bakalım orada Mihriban Sultan´a ne dedi?
Aldı Lâtif Şah:
Bir zennenin vebalına batmışım
Hiç kimse halimden haberdar değil
Uğrun uğrun ateşine yanarım
Açabilmem denilesi sır değil
Aldı Mihriban Sultan:
O garibi gurbet elden getirdin
Ben de bildim söylediğin şer değil
Açıp gizli sırrın etseydin beyan
Geniş dünya hoş başına dar değil
Aldı Lâtif Şah:
Feseli´nden aldım Esmer Hanım´ı
O kurtardı ceng-i dardan canımı
Emretse cellâda döker kanımı
El götürmem itibarsız yâr değil
Aldı Mihriban Sultan:
Şah babama şimdi name yazarım
Rica eder mabeyini düzerim
Esmer Han´ın kulluğunda gezerim
Bir yiğide iki şikâr ar değil
Aldı Lâtif Şah:
Lâtif ´em arzumu yetirdim deme
Nazlı yârdan bize geldi bir name
Şimdiye dek düşmemiştim bu gama
Bundan sora menim derdim bir değil
Aldı Mihriban Sultan:
Budur sana Mihriban ´nın deyini
Allah ondurmasın kalbi hayını
Benden ezel tutak onun toyunu
O garibtir menim hâlim zar değil
Lâtif Şah, olup biteni Mihriban Sultan´a anlattı. Ondan izin alıp kaldığı yere geldi. Esmer Han, hâlâ Lâtif şah´ın yolunu gözlüyordu. Sabaha doğru Lâtif Şah geldi. Geldi ki ihtiyarın gözleri açılmış. Daha o gün yatmaya bir mahal kalmadı. Sabaha kadar oturdu, konuştular.
Sabah oldu, divanın açılma saatini biliyorlardı zaten, divan açıldı. Koca Lele dedi ki:
-Şahım sen burada dur, daha babana haber göndermeye lüzum kalmadı. Ben gideyim şu Erciyar Hükümdarı´na senin geldiğini bir anlatayım. Eğer güzellikle düğünümüzü ilân ederse etsin, etmezse haber gönderirim; kılıcını çek oraya gel. Allah ya ona versin, ya bize.
Koca Lele kalktı, belindeki kuşağı çözdü, bastonunu arkasına dayayıp kollarını bastona geçirdi, paltosunun peşleri yellene yellene doğru divana geldi. Divan kapısın vurmadan kapıyı itip içeriye girdi. Erciyâr Hükümdarını selâmlamadan kapının arasındaki duvara dayandı. Erciyâr Hükümdarı, makamında oturuyordu, baktı ki Koca Lele´nin gözleri açılmış. Tabi kör olduğunu biliyordu.
-İhtiyar gözlerini ne yaptın? Gene bir cazılığın var, dedi.
Bir temsil vardır ki; ?Yitik bulununca yorgunluk çıkar.? Koca Lele de Lâtif Şah´a kavuştu tabi, sevinçli günü! Tabi kimseden korkacağı da kalmadı. Aşkı coşa gelip de aldı bakalım orada Erciyâr Hükümdarına ne söyledi?
Dinle beni Şah Erciyar
Gönlümün süruru geldi
Geçti şita geldi eyyam
Şimdi ilkbaharım geldi
Dedi ki Erciyâr Hükümdarı:
-Ulan köhne, iki gözün açılmayla ne oldun sanki. ?İlkbaharım geldi.? diye kendi kendini methediyorsun geldin burada.
Böyle deyince Koca Lele aldı bir daha:
Sen düşürdün beni derde
Kör eyledin gurbet elde
İntikam sırası bende
Can alıcı Şah´ım geldi
?İntikam sırası bende / Can alıcı şahım geldi.? deyince Erciyâr Hükümdarı şüphelendi. Yukarı doğruldu;
-Emmi kim geldi, diye sordu.
Koca Lele, aldı bir daha:
Koca Lele ´m çektim acı
Çoklarından aldım pacı
Söktürecem tahtı tacı
Benim Lâtif Şahım geldi
Erciyâr Hükümdarı ayağa kalkıp ihtiyarın ellerinden tuttu;
-Emmi hakiki mi geldi, dedi.
-Evet Şah´ım, hakiki olarak geldi. Benim hana indi. Senin de beni huzurdan kovduğunu duymuş, buraya geliyordu da ben bir parça önünü aldım. Belki yolda geliyordur şimdi, dedi.
-Emmi, git şunu getir de dünya gözüyle bir göreyim yahu, dedi.
Koca Lele çıkıp doğru hana koştu. Geldi ki Lâtif Şah´la Esmer Sultan oturuyorlar.
-Kalk Şah´ım, dedi. Oturacak zaman değil, işini gördüm. Kılıcını kuşan da gel peşim sıra, dedi.
Lâtif Şah kalktı, kılıcını kalkanını kuşandı. İhtiyar önü sıra, Lâtif şah peşi sıra gelip doğru divandan içeriye girdiler. Erciyâr Hükümdarı selâmlayıp Lâtif Şah, huzura durdu. Erciyâr Hükümdarı ayağa kalkıp Lâtif Şah´ı kucaklayıp bağrına bastı. Gözlerinden öptükten sonra, elinden tutup makamına yanına oturttu.
-Merhaba şehzadem, hoş geldin, dedi.
-Merhaba Şah´ım hoş bulduk.
Dedi ki:
-Oğlum, daha babana habere bir lüzum kalmadı. Ben bu işin böyle olacağını bilseydim, yine babana habere lüzum görmez, düğününü ilân ederdim; fakat ne yapayım mukadderatın böyleymiş. Sen başı belâlı bir çocuksun, daha babana habere lüzum yok. Şimdi düğün için herkesin kendine göre bir istidadı vardır. İstidadının noksanları neyse söyle, ikmal edeyim oğlum. Kızımla düğününü ilân edeceğim, dedi.
Lâtif Şah dedi ki:
-Şah´ım! Bir müsaade ferman buyur, kızın Mihriban Sultan bu huzura kadar bir gelsin. Senin huzurunda benim ona söyleyecek birkaç sözüm var. Sözlerimi söyleyeyim, ondan sonra düğünümüzü ilân et, dedi.
-Peki
Emir ferman buyurdu Padişah. Kızı Mihriban Sultan, divana geldi. Babasının elini öptü, el bağlayıp divana durdu. Lâtif Şah, yönünü kızdan tarafa dönmeyip, yan döndü. Mihriban Sultan´a hiç bakmıyor. Erciyâr Hükümdarı;
-Şehzadem! Kızım işte huzurda, ne söylüyorsan söyle, dedi.
Dedi ki:
-Şah´ım! Ben denizde kayığımı azdırıp ne tarafa gittiğimi bilmiyordum. Gözümü açtım ki bilmediğim bir padişahın huzurunda zincirlerle bağlı ve sedyenin üstünde yatıyordum, dedi. O padişah, bana sordu. Ben de nerde olduğumu bilemediğim için, ifadeyi doğru söyledim. Bu, Feseli Padişahı´ymış, Esfendiyar´ın padişahıymış. İfadeyi doğru verdiğim için, Esfendiyar pehlivanın intikamını almak için, o adam beni cellâda verdi. Hem de hakiki olarak. Cellât da siyaset meydanında beni parçalatma emri verdi. O vakit, kızı Esmer Sultan geldi, beni cellâtların elinden aldı. Ben de o kızı aldım geldim. Şimdi ihtiyarın yanında oturuyor. Kızına söyle. Eğer düğünümüzü ilân ettikten sonra, Feseli Padişahı´nın kızını, üstüne almaya tahammül ediyorsa, düğünümüzü ilân et, dedi. Yok, tahammül edemiyorsa, senin kızın baba ocağında. Ben onu babasının memleketinden aldım, diyar-ı gurbetlere düşürdüm. Senin kızını sen istediğin delikanlıya verirsin. Ben o garibi burada bırakamayacağım. Ben onu alıp babamın memleketine götürür, orada düğümü yapabilirim, dedi.
O zaman Erciyâr Hükümdarı doğruldu kızına;
-Kızım şehzadenin söylediklerini duydun değil mi, dedi.
-Evet, baba duydum, dedi kız.
-Ne diyorsun? Feseli Padişahının kızı Esmer Sultan´ı, üzerine almaya tahammül edebilecek misin, edemeyecek misin? Açık olarak söyle. Sonra vah vuh tüh fayda etmez, dedi.
Dedi ki:
-Baba, olsun. O benim Şah´ımın canını kurtarmış, buraya getirmiş. O almasaymış ölüyormuş. Ona da bir hayrı yok, bana da bir istifadesi yoktu. Şimdi o garip han köşelerinde ağlayıp bî-huzur olurken benim düğünüm olursa, ben bu muradı alamam, dedi. Evvelce onun düğününü et, sonra da benimki olsun, deyip kapıdan çıktı.
Kapıdan çıkınca köşküne gitmedi, doğru ihtiyarın hanına geldi. Feseli Padişahı´nın kızı Esmer Sultan´ı oradan aldı, köşküne götürdü. Cariyelerinin içine getirdi. Erkek elbisesinden çıkarttı bunu. Ziynetli, kız elbiseleri girdirdi. Koca bir padişah kızı, yok değil ya! Süsletti püsletti, ellerini kınalattı, gözlerini sürmeledi, hazırladı.
Feseli Padişahının kızı Esmer Sultan´la Lâtif Şah´ın düğününü ilan etti. Yedi gün yedi gece muhteşem, tarihi bir şah düğünü yaptırdı. Mübarek cuma akşamı gecesi, Esmer Sultan´la Lâtif Şah´ı zifafa koydu. Zifaf odasına girdiler yatağa gelip de yatağa girince, Lâtif Şah kılıcını çekip ikisinin arasına koydu. Esmer Sultan, yüzüne baktı. Yüzüne melülce bakınca, Lâtif Şah dedi ki:
-Hanım! Ben senin Has Bahçe´deyken, ellerim zincirle bağlıyken, sözleştik, sen de kabullendin, beni çözdün. Niye melül bakıyorsun, deyince kız hiç itiraz etmedi. Elleri birbirine değmeyerek sabaha kadar yattılar.
El, elin halini bilmiyor, sabahleyin kalktılar. Sabahleyin kalktılar, bu sefer de kendi kızı Mihriban Sultan´la Lâtif Şah´ın düğününü ilân etti. Yedi gün yedi gece muhteşem, tarihi bir şah düğünü de onlara yaptı. Mübarek cuma akşamı onları da zifafa koydular. Lâtif Şah ondan da muradını almadı. Dedi ki:
-Sizi babamın memleketine götüreyim. Babam anam da düğünümü görsünler. Babam da koskoca Yemen Padişahı. Düğünümü tazeler. Varayım, muradımı babamın memleketinde, alayım, dedi.
Orada üç gün kaldılar. Kimse kimsenin hâlini ne bilsin, herkes zifâf oldular belliyor. Ertesi gün Lâtif Şah, kılıcını kalkanını beline kuşandı, Erciyâr Hükümdarı´nın huzuruna geldi; Devletli Şah´ım! Gayrı bana müsaade buyur. Ben tahammül edemiyorum. Babamı annemi özledim, dedi. Ben Mihriban Sultan´ımı, Esmer Sultan´ımı, Koca Lele´mi alarak babamın memleketine gideceğim.
Dedi ki padişah;
-Oğlum! Bu gün dur da yarın yolcu edeyim sizi, dedi.
Lâtif Şah eve geldi. Hazırlık yapın Yemen´e, babamın memleketine gideceğiz, dedi. Memleketimi çok özledim.
Orada içi coştu, bakalım Mihriban Sultan´a ne dedi?
Aldı Lâtif Şah:
Gönül kuşu vatanını arz eder
Düşmüştür yâdıma sıla sevdiğim
Gurbet kahrı bir od saldı sineme
Yanarak dönerim küle sevdiğim
Aldı Mihriban Sultan:
Dem dem hayallisin divana oğlan
Beni saldın galmagala sevdiğim
Gene de hayala vukuf olmuşsun
Getirme başıma belâ sevdiğim
Aldı Lâtif Şah:
Sıla imiş bu dizimin direği
Cismimin cesette titrer yüreği
Bu yerlerin tuz ekmeği çöreği
Haram olsun bundan böyle sevdiğim
Aldı Mihriban Sultan:
Sen Mecnun´san ben Leyla´da beterim
Her ne desen o sözünü tutarım
Kavim kardaş ahbap eli atarım
Meyil vermem hiç bir kula sevdiğim
Aldı Lâtif Şah:
Lâtif ´em arz edem cevabımı kan
Mansur gibi darda kalmıştır bu can
Sen ben, Koca Lele´m bir de Esmer Han
Buyur gidek bizim ele sevdiğim
Aldı Mihriban Sultan:
Mihriban da sene vefalı yârdı(r)
Neyleyim ben bu vatanı bu yurdu
Şah babamdan alak bir alay ordu
Buyur gidek sizin ele sevdiğim
Bunlar böyle deyip, gitmeye karar verdiler. Lâtif Şah´ın seksen tane devesi hazırlanıp divanın önüne geldi. Erciyâr Hükümdarı´nın emir üzerine kırk deve yükü cehiz kendi kızına yükletti, kırk deve yükü de Feseli Padişahının kızı Esmer Sultan´a yükletti. Hecin devesinin üstüne bir keçeba çaktırdı, hanımların ikisi keçebanın içine konuldu. Koca Lele´ye de bir Arap at verdiler. Koca Lele, Arap atın üstüne bindi. Lâtif Şah´ın Benliboz´u hazırlandı, geldi. Lâtif Şah da Beliboz´unun üzerin bindi. Kılıcı kalkanı belinde. Koca Lele, Bozmaya´nın yularından tuttu, heyleyip şehirden çıktı. Lâtif Şah da develerin gerisinde.
Uçaraktan göçerekten, lâle sümbül biçerekten, kahve bütün içerekten, söyleye söyleye aylarca yol gittiler. At ayağı külük olur, âşık dili yüğrük olur. Günlerden bir gün sağ selâmet olarak, gelip babasının memleketi Yemen şehrine vardılar. Babası istikballe bunları karşıladı. Önlerinde davullar çalarak bunlar Yemen şehrine vasıl oldular.
Babası Gamsız Şah şad u hürrem oldu. Aşka geldi, bakalım onlara ne söyledi?
Aldı Gamsız Şah:
Şükür Lele gene gördüm yüzünü
Hasretinden cismim tar u marıdı(r)
Çilem daha arzumanım kalmadı
Hasretiniz şirin canda var idi
Koca Lele, Gamsız Şah´ı cevapsız bırakmadı. Aldı bakalım orada Gamsız Şah´a ne dedi:
Aldı Koca Lele:
Şükür Şah´ım geldim öz mekânıma
Kavim kardaş saf saf olup yürüdü
Çok çekmişim gurbet elin kahrını
Zayıf cismim gurbet elde çürüdü
Aldı Gamsız Şah:
Kurbanım sendeki hoş vefalara
İlaçsız derdime sen ettin çara
Çifte terlanları salmışsın tora
Söyle Lele bu iş nice sır idi
Aldı Koca Lele:
Bu sözlere bir hikâye düzerler
Kalem alıp kâğıtlara yazarlar
Keçabada duran çifte güzeller
Koşasıyla Letif Şah ´ın yâridi(r)
Aldı Gamsız Şah:
Sahavetli kulsun itibarın var
Şah mülküne yarar kisb ü kârın var
Gamsız Şah ´ım serim üste yerin var
Malımın mülkümün vefadarıdı(r)
Aldı Koca Lele:
Ben Lele ´yim derdim çoktur sinede
Söz bent oldu yüz altmış hanede
Tarih bir iki yüz doksan senede
Çıldırlı Şenlik ´in yadigârıdı
Orada sarmaş dolaş oldular. Olup biteni Gamsız Şah´a anlattılar. Gamsız Şah, bunlara tekrardan düğün yaptı. Orada sevdikleriyle muradını aldı.
Yiyip içip, askerini alıp, Koca Lele´sini, hanımlarını alıp Elvan Dağı´nın başındaki Altın Bina´ya gelip yine şahlığını ilân etti. Ömrünün nihayetine kadar orada şahlığını devranını sürdü. Tabi fani dünya kimseye baki kalmadığı için, ona da nihayetinde baki kalmayarak üçer gün arayla, evvelce Mihriban Sultan öldü. Onun arkasından Lâtif Şah öldü. Onun arkasından da Feseli Padişahının kızı Esmer Sultan öldü. Herkes gülüp yerlerine gitti. Ben de buraya kadar geldim arkadaşlar.
ÂŞIK ŞENLİK´İN LÂTİF ŞAH İLE MİHRİBAN SULTAN HİKÂYESİ (6)
Doğan Kaya
Yorumlar