İnsanın bu dünyaya, kendi egosunun görülmesini sağlamak için başka birilerinin egosunu şişirmek için geldiğini düşünmüyorum. Bu birileri ?devlet adamı? yahut ?bürokrat? olarak adlandırılan kişilerse, ahlakî olan tavır; özellikle onların yüzüne hakikati söylemektir. Onlara düşen ise hakikate kulak vermek, dinlemek ve tahkik etmektir. Bu yaşıma geldim, devletin verdiği makam ile iktidar gücüne kavuşanların ?kudretli olduklarını hissettirmek?ten başka bir yol tuttuğunu görmedim. Ebemkuşağının altından geçmiş gibi, birden bire ?en iyi, en mükemmel, en doğru? insanlar olduklarına inanıyorlar. Bir gaye için değil, yol göstermek için hiç değil; sadece kendi egolarını besleyecek imkân ve makamlar için karşılarında ezile büzüle talepte bulunanlar: Seçilmiş yahut atanmışların egosuna ?birileri sevebilir nefs-i emmare de diyebilirler- katma değer ilave ederler. Her yalama söz, her yalaka tavır; bir balona üflenen helyum gazı gibidir; uçurur uçurur bir yerde balon gözden uzaklaşır. Nedir diye sorana: ?Bu Osmanlı´nın ?kendini tekrar?a düşerek ?sistem-perest´ oluşundan beri yaşadığımız düşüşlerin ifadesidir.? derim.
Sistem-perestlik şudur: Doğru gitmeyen her şeyin sebebi sistemdir. İki şekilde gözükür: Ya sistem iyi işletilmiyordur yahut sistemin değiştirilmesi gerekir. Birinci durumda kendilerince sistemi iyi işletme yoluna gidilir. Bu iyi işletmenin uygulaması, aslında yeni bir kadrolaşmadır. İkinci durumda ise şuradan buradan ?ödünç bir sistem? alınır. İlki idare-i maslahatçılık; ikincisi mukallitliktir. Özünde her ikisi de taklittir. Kadim sistemi taklit ile ecnebileri taklidin ?insan kalitesi? bağlamında hiçbir farkı yoktur. İki mukallit tavırdan da orijinal bir netice beklemek mümkün değildir.
Mevcut ortamda gördüğüm en çirkin şey, ?ötekileştirmek?tir. Devlet adamı konumundakiler, egolarını tatmine yüksek ihtiyaç hissediyor olmalılar. Bu belki adrenalini yükseltiyordur. Alt taraftın helyum üfürmesi ise mutlaka karşılığını görmektedir ve böylece düzmece bir ?alt taraf sosyetesi? oluşur. Bu iki ego ittifakını ne şekilde uyarılırsa uyarılsın kâr etmeyeceği gibi; en hafif ötekileştirme kavramıyla uyaran kişiler ?muhalif? yaftasını yerler. Uyaran bu yaftanın tutmayacağı ?milli ve yerli? bir kişi ise, ?istenmeyen kişi? ilan etmek bugünün iletişim ve medya imkânlarıyla son derece kolaydır. Üstelik bu konuda her yolu denemekte ve herkesle ittifak kurabilmektedirler.
Sistem-perestliğin yahut mukallitliğin her iki çeşidinin de çatallama noktasına geldik. Bu noktada çözümün ilk aşaması, arızalı gidişlerin sebebinin sistem değil, insan olduğunu idrak ve itiraf ile başlar. Önce idrak etmek gerekir, idrak etmeyenin varlığı Allah´la kendi arasındadır; sosyal alana inkılâp etmez. İtiraf ise ?nefs muhasebesi? gerektirir, ?dürüstlük? şarttır. Doğru söylemek yetmez, ?dürüst? de olmak gerekir. ?Liyakat? üzerine geliştirilen her söylem doğru olabilir ama ?dürüst? müdür? Bu sorunun cevabını önümüzdeki zaman diliminde göreceğiz. ?Doğru? tespitle; dürüst ise eylemle/eylem geçerliliği ile alakalıdır. ?Doğru kıyafeti giymek, her zaman dürüst bir zevke işaret etmez.? demiş, bir ünlü edibemiz. Böylece cümle içinde de kullanmış olduk, hocam! Umarım doğru dürüst günler görürüz. Aksi halde çatal ortadan ikiye yarılacaktır ve yeni bir tecrübe olmayacaktır.
SİSTEM VE İNSAN
Berat Demirci
Yorumlar