Tanpınar’ın İdeolojik  Çeşmesi
Bir mutasavvıf bir sofi veya Mevlevi olmadığı halde bir ruh ihtilalcisi gibi kahramanlarının metafizik portresini çizmesi halen tüm okuyucuları için dikkate şayan bir konudur. İlaveten bazı siyasal ve toplumsal tahlilleri Marksist olmadığı halde Marksist çerçeveden bakması, Tanpınar’ın uçsuz bucaksız bir kültür adamı olduğunun delilidir. Bütün bu cümlelerden çıkan sonuç şu ki, Tanpınar’ın akademik ve roman yolculuğunda her çeşmeden bir damla su içmiş, her besteden bir kûble dinlemiş ve her rüyadan küçük bir yorum çıkarmıştır. İyi ki de böyle yapmıştır. Kendi nasıl her mekân ve zamandakilere uğramış, sohbet etmiş ve yazmışsa şimdi de her mekan ve zamanda bulunan her insan da onu okuyor. Aksi halde kısır ideolojik çekişmeler içerisinde Tanpınar yok olup gidecekti. Kısaca Tanpınar, yaşam tarzıyla sağ grubun, mistik fikirleri ile sol grubun kıskacında sıkışmış bir romancıdır. Tanpınar, ne solculuğun içinde ne sağcılığın içindedir. O yekpare bir kültürün içindedir. Anadolu insanın ağzıyla veya eski zaman deyişiyle, o, ne Musa’ya ne İsa’ya yaranamamış bir yalnızdır. Ve bu yalnızlığının son yıllarda okuyucu sayısı artarak kırılmıştır denilirse çok doğru söylenmiş olunur.  
Tanpınar’ın ideolojik duruş gerçeğine de böyle bakıldığı takdir de onun ideolojik duruşunun bu gün dahi bu nedenden dolayı çözülemeyen, netleşmeyen ve tartışılan bir konu olduğu görülür. Özelliklede mistik eğilimleriyle eşya ve olgulara bakışı onu daha çok muammalı kişiliğe büründürdüğü söylenebilinir. Bu da yine onun çözüm bekleyen ideolojik duruşu için önemli bir mesele olarak görülebilir. Hatta denilebilinir ki Tanpınar, sadece aklın değil, gönlün rehberliğinde ve mazi-ati terkibinde, siyaset, insan ve insanlık üzerine kalem oynatmış bir romancı olması bu çözümü daha da zorlaştırmaktadır. 
Tanpınar’ın bir başka özelliği daha var ki o da bütün romanlarında hem bütün sosyal ve doğa bilimlerin içinde hem bütün bilimlerin dışında olmasıdır. Yani bir bakıyorsunuz, siyasetin içinde, iktisadın içinde, psikolojinin içinde, sosyolojinin içinde, müziğin içinde birde bakıyorsunuz hepsinin dışında, denizin içinde, ağaçların, yaprakların, dağların, mevsimlerin, gökyüzünün yıldızların, yakamozların, Ay’ın içinde. Bir bakıyorsunuz aynanın içinde rüyanın dışında bir bakıyorsunuz rüyanın içinde aynanın dışında ve birde bakıyorsunuz hepsinin ne içinde ne dışında, hem içinde hem dışında. Aynı şekilde hem metafizik dünyada, hem gerçek dünyada, hem vücudu titriyor ve titretiyor, hem ruhu titriyor ve titretiyor. Hem ölünün içinde, hem dirinin dışında, hem dirinin içinde hem ölünün dışında. Bu anlamda denilebilinir ki Tanpınar, büyük veya yekpare bir arayış içindedir. Bu arayışı hem fert için hem fertler için hem insan için hem insanlık içindir .
Zaman, mekân ve eşya (ayna, saat)) Tanpınar’ın sevdiği üç şey. Tanpınar, bazen aynayı,  bazen rüyayı, zaman yapar, bazen de zamanı ayna veya rüya yaparak insana ve insanlığa bakar. Bazen mekan, ayna olur, o aynada zamana ve eşyaya bakar, bazen zaman, ayna olur, bu aynada mekan ve eşyaya bakar, bazen de eşya ( saat vs..)ayna olur, Tanpınar ayna yaptığı eşyada zaman ve mekana bakar.Dolayısıyla Tanpınar hem gölge ( yansımalar) oyunu (Hacivat-Karagöz) hem reel oyunu eş anlı izler ve izletir. Örnek;denizde ki yakamozlarda Ay’ın suretini, sararan yaprakta Sonbahar mevsimini görmesi hem gölge ve hem de reel oyunu iyi bilmesinin sonucudur.Tanpınar ve Müzik
Tanpınar’a Türk müziği ile iç içe olan tek romancı unvanı verilse hiç de yanlış yapılmamış olur.Eserlerinde müziğin öğrettiği sevgiden ziyade müziği sevmeyi öğretir.Yani bestelerin içindeki güftelerin mesajından ziyade müziğin ritim, tın ve makamını sevmeyi öğretir. Zor işi öğretmekte, öğrenmekte zordur. Bilindiği gibi güfteyi ezberlemekle güfte olan şiiri ezberlemek arasındaki fark bestenin makamıdır. Makam mı güfteyi ezberletir yoksa güfte mi şiiri ezberletir sorusunun inceliği, hassalığı, kapalıdır. Bu anlamda Tanpınar’da güfte olan şiirden ziyade makam ve ses önce gelir. Hatta denilebilinir ki Tanpınar müzik dinlemede bir çığır açmayı hedeflemiş gibi eserlerinde makamlara metafizik bir mana vererek anlatır.
Tanpınar aynalardan rüyalara, rüyalardan Ay’a yolculuğunu kaptanın seyir defteri gibi kavşak kavşak, yaprak yaprak, yıldız yıldız, yakamoz yakamoz, ışık ışık, renk renk, bulut bulut, hatta yangın yerleri hatta kül olan kedi ve kuşları, yılanları hatta kendi olamayan sokaktaki, bahçedeki insanları, kadınları erkekleri, sonra nota nota Ferahfezayı, Mahur Beste’yi, Bayati besteleri hikayeleri kayıt eder. Kısaca, Tanpınar, mekan coğrafyasından ruh atlasına doğru seyir ederken, yolda rastladığı her “eşyayı” bir Türk müziği düzeninde zembiline istif etmeyi başarmıştır. Buda az gelmiş mekân, özellikle İstanbul tasvirleri, müziğin insan psikolojisinde ki akıl almaz oyunlarını bir Mevlevi, bir müzik adamı titizliğinde incelemesi onun mevcut romancılardan farkını göstermektedir.
Tanpınar, zaman-mekan-eşya-Ay-müzik kelimelerini üreten her harfle, ayrı ayrı ve bir bütün olarak dünyaya ve hayata bakar. Tanpınar her çalışmasında mekân ve zamanın güzellikleri ve çirkinliklerinden bahis ederken insanı, insandan bahis ederken siyaseti ve siyasetten bahis ederken çözülme süreci insanını eserin ana merkezine koyar.
O, doğduğu ve yaşadığı mekân ve zamanların kültür zenginliğinde yetişmesine rağmen romanlarına ezik kahramanlar koyması bir çelişki olarak görülmemelidir. Ezik kahramanların sonsuzluk sınırına kadar götürür sonra onları okuyucunun ellerine bırakır ki bu usta bir romancı meziyet istertir, bu da Tanpınar’da fazlasıyla mevcuttur. Tanpınar, dış gerçekliği bir sanatkarhane üsluple ayna ve rüyalarda görmek isterken dış gerçekliğin içine ulaşmayı başarıyor.Bu sayede hem Tanpınar doğmuş, hem eserleri.Eserlerinde ki esrar perdesini aralamak için dış ve iç gerçekliği tasarruf etmek gerekir.
Tanpınar buhranlı kalabalıkta gördüğü rüya ve bindiği ruh asansöründe niceliksel yalnızlığına ulaşmıştır. Burada da durmamış, niceliksel yalnızlığını aynalara tutmuş ve niteliksel yalnızlığını ulaşmıştır. Bu süreçte aynada gördüğü her Tanpınar’ı, kahraman, baş rol oyuncu ve figüran yaparak ay ışığında roman ve hikayeleri yansıtmıştır. Bütün eserleri onun “Aydaki Gölgesidir.” Bu gölge gündüz gölgesi olmadığı için güneş gidince kayıp olmayan mazi ve atinin terkibine yansımış, oradan da senelerce eserlerinde kalacak ve elden ele, mekandan mekana ulaşan eski devrin eşyası olarak irfan hazinesinde saklanacaktır. Hazine niteliğinde ki evin “Ev Sahibi” Şahmerdan isimli okuyucular olacağı da kesin gibi görülmektedir.
DEVAM EDECEK