Şu dünya üzerinde dini istismar etmeyen hiç bir çıkar kuruluşu yoktur... İslam ülkelerinde ve ülkemizde ise özel şartlarından dolayı dine birinci derecede istismar önceliği tanınmıştır. "Masonluk" tüm dünyada bu tür kuruluşların tamamının öğretmenidir. Bu ülkemizde de sübut bulmuştur. Bugün, ülkemizde de hızla gelişen ?masonik yapılaşma?lar sosyal hareket olarak başarılıdırlar ve yayılmaya elverişli bir ortama sahiptirler. Toplumun onay verdiği hedefler bu hareketlerin dış çerçevesini oluşturur. Bu hedeflere liyakat açısından adece kendi üyelerini "samimi" olarak öne çıkarırlar, geriye kalanlar "gayr-ı samimi"dirler. Üyelerine, gayr-i samimi olarak tanıttıkları kişileri ise aralarına sokmazlar ama inançlarını karşılarına almamak zorunda oldukları için: bir yandan her alanda onları etkisizleştirirler, bir yandan her türlü şirinliği denerler.
Mason kuruluşları, sahada görevi bu hızla artan yeni hareketlere terk etmiş gibidir ama üst düzeyde gerçek mason olan görevliler, ellerini çekmemişlerdir. Her iki hareket tarzı da birer ?seküler? yapılaşmadır; sekülerizm ortak özellikleridir ve kesiştikleri alandır. Laikliği kullanan sekülerler ne kadar dindar iseler; dini kullanan sekülerler de o misilde laiktir. Gençlik, kadın, esnaf, akademi vs. ile görevli özel komiteleri vardır. Böylece kendilerini daha güçlü gösterirler. Buralardan kendilerine uygun "peyk kişilik"ler devşirir ve fedai olarak kullanırlar.
Bir yerde masonik bir yapılaşma olduğundan kuşku duyulursa: ?Örgütler Sosyolojisi?nin sunduğu şu bilgilerle test edilmelidir:
Üyelerinin karakter, kişilik, geçmiş ve aidiyet itibariyle hep birbirine benzer; benzer biçimde hareket ederler.
Üyeler arasında hiçbir şartta bozulmayan yüksek bir ?Biz Bilinci? vardır. Üyelerinin ahlaksızlıklarını meşrulaştırırken, başkalarının ahlaksızlığını afişe ederler. Söylemlerinde ?Ahlakçılık? çok önemli yer tutar.
Devlet makamlarına yerleşmek ve etraflarına kendilerine bağladıkları adamları yerleştirmek en önemli taktikleridir. Böylece tehlikeye karşı korunmuş ve kapalı kapılar arkasında rahat iş çevirebilme imkânı bulmuş olurlar.
İçinde bulundukları ülkedeki Ortodoks inanç düzlemi, iktidardan pay almak için kullandıkları söylemin temel enstrümandır.
Her kayıt ve şartta her çeşit iktidar partisine ve iktidar odaklarına yakın durur ve oralara yerleşirler. Köklü iktidar değişikliklerinde kendilerini geriye çeker ve gizler; ustaca başkalarını hedef gösterirler.
Kendi amaçlarına hizmete uygun her türlü insan ve sivil grup ile hiçbir ilke gözetmeksizin açık, gizli işbirliği yaparlar.
?Değer?e yönelik ve ?millî anlam? taşıyan mesajlar ve kimlik unsurları yerine ?Kardeşlik?, ?Bilim?, ?Hoşgörü? gibi enternasyonalist söylemleri tercih ederler.
Son zamanlarda İslamcılık yoğun bir biçimde tartışılıyor ve ?TartışıIan İslamcılık" kesinlikle çıkar odaklıdır ve ?masonik yapılaşma? olarak nitelendirilmelidir. Çünkü bu teşekküller, söylemlerini kullanmalarına rağmen, çıkarlarına uygun düşmeyen kişilikleri sevmedikleri gibi; sistemin kendilerine verdiği makam ve unvanları kullanarak etkisizleştirme yoluna giderler. İyi düşünülmüş ve seçilmiş ?peyk kişilik?leri sekreterlik, danışmanlık, güvenlikçi vb. görevlerle uygun mevkilere yerleştirerek istihkam hattı oluştururlar. Her fırsatta Ortodoks grup, vakıf ve derneklerle beraber görüntü verirler ve kendilerine iktidar gücü sağlayan alanlarda en yüksek düzeyde yuvalanmışlardır. ?Yapılaşma? kendine uygun maddi şartlara ulaştığında ?etkin yapı? haline dönüşür, federatif organizasyonlarla kök salarlar.
Aslında bu yazdıklarımı bir FETÖ analizi olarak da değerlendirebilirsiniz. FETÖ ile mücadele, onu doğuran ahlaksızlık bataklığıyla mücadeledir. Bu bataklık ise İslam´ı, ahlakî temel olarak değil; maddî çıkarlara kavuşma aracı olarak kullanmanın bir sonucudur. Bu bataklıkla mücadele, insan olmanın onuru; müslüman olmanın gereğidir.