Rahmetli Aliye GÖKYOKUŞ’a ithaf ediyorum
Saat gecenin 01.05. Akşam olunca, karanlık basınca, yalnız kalınca enerjim çöküyor. Keyfim kaçıyor ama asla ümitlerimi kayıp etmiyorum. Ümitlerim, umutlarım, hayallerim hepsi, şu an enerjimi yukarı doğru çıkartıyor.Odamı seviyorum. O kadar sessiz ki, size anlatamam. Sessizliği kim sevmez ki? Yorganımı çektim, başımı yastığıma koydum, uyumaya çalışıyorum.
Sabah, saat 09.17 gibi uyandım.
Biliyor musunuz, virüs öncesi günlerde hayalimin tadı, acı hakikatler karşısında erimiş, ruhumun ne şevki ne neşesi kalmıştı.Virüs günlerimden itibaren ise hayalimi çalan dünyadan kaçtım ve kitaplardan yapılmış zindana kendimi mapus ettim.Kitapların sayfasından çıktığına inandığım inci mavi dumanlar bana özgür olduğum hissini vermeye başladı.Her sayfa gözümde şeffaf ince bir tül ve her tül sohbet ettiğim ayrı bir insan oldu;yalansız, riyasız bir insan.Her kitabın her sayfasını çevirdikçe cezası biten bir mahkum gibi mutlu olurdum.Sayfalar cezaevi'nin iri kapısı gibi ses çıkardıkça ben “yaşasın özgürlük” diye öten beyaz güvercinleri duyuyordum, sanki.Bu kadar mutluyum, düşünebiliyor musunuz.
Maddi hayatın adiliklerinden kaçıp ruhi hayatı kitap sayfalarında aramak ne kadar mutlu ediyordu beni?Kimse bunu bilemez.Onun için maddi hayat havasız, ruhi hayat kitapsız olmazdı demeye başladım.
Kitapların içine girdikçe ne gökteki fırtınaların ne yerdeki çığlıkların ne de deniz dalgasının feryadını duymuyordum.Kendime evimin içinde yeni bir “simerenya” kurmuştum; Peyami gibi.Her kitaptan bir parça almış kendi küçük dünyamı inşa etmiştim.Mayıs rüzgârlarının savurduğu solmuş yapraklar bu küçük dünyamda yoktu.Bazen sayfaların arasından cehennem leblebisi gibi bomba sözler çıkar fakat onlara hiç aldırış etmem, elimle tutar ve zebânilerle dolu maddi hayata doğru fişini çekip atıyorum.”Balçığın çok olduğu yerde fil bile kayar” cümlesini dün gece Şadi' den okuyunca doğru yaptığıma bütün bütün inandım.Yani balçıkta batmamak için o cümleleri atıyordum.
Ben kitapların, susarak konuşan, konuşarak dinleyen nesneler olduğuna inanmıştım.Hatta onlara dinleyerek susan ve düşünen insan gözüyle bakardım.Zaman ve mekan sınırı olmayan yıldızlı semalarda uçar gibi kitap rafları arasında parmaklarımı her zaman gezdireceğim.Saat;11.35.
Yatağımdan kalktım. Duş aldım ve kütüphanemden bir kitap alıp, her hangi bir sayfayı açıp okumaya başladım. Aynen şunlar yazılıydı, çevirdiğim sayfada;”Bu gece bir rüya gördüm.Kitaplarla dolu bir mahsendeydi. Parmakları kelebekler gibi rafların arasından uçuruyordu.Mahsen şarap kokusuna bulanmış gibi kitap kokuyordu.İçinde bir sevinç bir şaşkınlık hissi vardı. Düşündü; bir şey olacak ama ne olacaktı? Birden eli bir kitaba takıldı. Aldı ve hızlıca açtı. Tesadüfleri sevmezdi ama bunu ilk kez yapmıştı ve okumaya başladı; kainat infilak etti.Dünya yerinden oynadı.Evren tir tir titredi.Dağların beli büküldü. Denizler parmak kalınlığında çay oldu.Kitapların fazileti, belagatini açtı ve iradeden ziyade gönlünde her satırı ayetleşti.Ruhunun gönül gözünün açıldığını his etti.Sonra göklerden gelen Davud’i bir ses duydu; “oku.” Ve bir koyun, koyunun üzerinde bir melek.Meleğin kanatlarında iki şeyin süzülerek kendine doğru geldiğini gördü.Elini uzattı, kanadın birinin üzerindekini aldı.Bu su dolu bir kaptı. Kabın içine dikkatle baktı ve kabın dibinde “zemzem” yazılıydı. Sonra diğer kanattakini aldı.Bu bir kitaptı ve üzerinde “Kur'an” yazılıydı. Ter içinde uyandı.Yatağımın içinde oturup kaldı. Sonra kalkıp, mutfak tarafına geçip, pencereyi açıp gecenin karanlığında nefes aldı”.
Kitaptaki rüya dolu cümlelerden etkilendim ve uzun süre öylece kaldım.Saat;14.58.Kitapta okuduklarım irademle bedenimi birbirine düşürdü. Bu ne demekti? Saatlerce düşündüm ama işin içinden çıkamadım.
Bu ramazan ayını hem sahurda, hem gündüz, hem iftarda tek başına geçiriyordum.Hayatımın en zor ramazanında okuduğum cümlelerin sırrına vakıf olmama gücüm yoktu.Kadir gecesinide idrak ederken, bayramda da dışarı çıkmanın yasaklandığı duydum. Duydum diyorum, haftalardır, haber dinlemiyordum. Haber dinlemiyordum çünkü çok ama çok üzülüyordum. İçim kaldırmıyordu.O nedenle haber vakti gelince tv kapatıyordum.
Akşam olmak üzere. Birazdan iftar olacak. Yemeğim var. Koltuğumdan kalkıp soframı hazırlama başladım. Kendime salatada yaptım. Fonda müzik enstrümandı. Çay suyunu ocağa koyduğum anda, ezan okundu ve ben iftarımı açtım.Yine akşamın karanlığı geldi.Karanlık benim için sırrı gitmiş aynaydı. Aynada sadece ben vardım.Virüs günleri “bilme ve olma” günleri olarak hayatımda ayrı bir yeri olacak.