Helmut Schmidt, Almanya'nın eski Başbakanı. Helmut Schmidt’in geçenlerde yeni bir kitabı çıktı. İsmi Avrupa'nın Kimlik İddiası. eski Başbakan, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesine şiddetle karşı çıkan bir siyasetçi. Helmut Schmidt 29 Aralık 2000 tarihli Hürriyet gazetesine uzun açıklamalarda bulundu Dedi ki: “İnsan, tanıdığı şeye saygı duyar.
Almanya'da yaşayan Türkle,r Alman toplumuna uyum sağlayamıyorlar. Başarılı bir uyum sağlamaları için Türklerin Alman dilini öğrenmeleri ve Almanya'nın siyasi kültürünü belirleyen ilkelerine saygı göstermeleri ve bu ilkelere sahip çıkmaları gerekir.”
Helmut Schmidt haklı mı? Yerden güöğe kadar haklı. Türkler gidip Almanya’ya yerleşecekler. Orada para kazanacaklar. İş-güç, mal-mülk sahibi olacaklar. Fakat Almanca öğrenmeyecekler, olmaz bu. Almanya'nın kanunlarına, geleneklerine, göreneklerine saygılı davranmayacaklar, olmaz bu. Hastalanıp hastaneye yattıklarında şikayetlerini anlatamayacaklar. Karakola düştüklerinde, şehirlerarası yola çıktıklarında karşılarına diken bir Alman yetkiliye iki kelime söyleyemeyecekler. Bir Alman’a göre neyin yanlış, neyin doğru olduğunu bilemeyecekler. Çocuklarını okutamayacaklar, olmaz bu. Medeni bir topluluk içinde bir başlarına kalmaları nasıl doğru olur? Böyle bir kopmayı, ilimden, irfandan uzak kalmayı kim haklı görebilir? Eski Almanya Başbakanı dil konusunda haklı. Peki Türkler kaç yıldan beri Almanya'dalar? Kırk yıldan beri. Şimdi burada sormak lazım: Helmut Schmidt, kırk yıldan beri Almanya'da oldukları halde Almanca öğrenmeyen Türkler’den şikayet ediyor. “İnsan ancak tanıdığı şeye saygı duyar. Türkler de Almanca öğrenerek Almanya'nın ilkelerine saygılı olmalıdırlar” diye dert yanıyor da, aynı Helmut Schmidt Türkiye'de bizimle birlikte kırk yıl değil, bin yıl yan yana yaşadıkları halde hala Türkçe öğrenmeyen vatandaşlarımıza Türk devletinin Türkçe öğretmesine neden karşı çıkıyor? Almanya'da Türkler’le Almanlar’ın uyum içinde yaşamaları için Türklerin mutlaka Almanca öğrenmeleri gerektiğini ileri süren bu eski Başbakan, bizim Türkiye'de 70 milyon arasında uyum sağlamamız için Türkçe eğitim yapmamızı neden insan haklarına aykırı buluyor? Dünkü ve bugünkü Alman başbakanlarının bu yersiz itirazları, solucan beyinli İnsanları bile utandıracak seviyesizliklerdir. Almanya'ya yakışmayacak ikiyüzlülüklerdir.
Türkçeyi mensur şiir güzelliğinde kullanan Sevgili dostum Gürbüz Azak'ın “Ana Dil mi, Ana Dili mi?” başlıklı yazısını Helmut Schmidt kafasında olanlar çok iyi anlamalıdırlar. Gürbüz Azak diyor ki: “Açık olalım. Ana dil, bir ülkede edebiyata, hukuka, tefekküre, sanata girmiş ve binlerce yılda oluşmuş esas ve tek lisandır. Diğer yöre şive ve ağızları, bu ana dile yönelerek süzülür, güzelleşir. Ana dile duyulan saygı sebebiyledir ki, cümle yayın ve yayımlar o dilden verilir. Ana diline gelince, her ülkede sayısız şive ve ağız bulunur. Eğer siz, her yöreye, kendi ana dilleriyle hitap etmek ve ulaşmak isterseniz karanlığı bol yokuşlara sarar, işin üstesinden gelemezsiniz!”
“Şimdi sizlere, bal gibi Türkçe olan, ama hiç birinizin anlayamayacağı yöre konuşmalarından örnekler sunacağım. Bu ana dille, bu ağızla gazete ve çıkarılacağını, televizyon haberleri verileceğini bir düşünün, sonuç dehşettir!
“Hada beş goş du ge!” (Hadi ablacığım koş da gel)
“Höralen yımırta gaynadıbbatırı. Gömebbamın?” (Hörü hala yumurta kaynatıyor, görmüyor musun?)
“Nenecan galan çogeçdi oturabuz” (ne yaparsın artık kuytuda oturuyoruz)
Efem e’mi debba” (ağabeyim yapma diyor)
“hırı-mırı demi, al dı ge” (zayıf mayıf deme al da gel)
Aley Aley gidipbala” (ağlaya ağlaya gidiyorlar)
“beni bir gavi yap! arkıdeşimi gazoz” (bana bir kahve yap arkadaşıma gazoz)
“kocamalan nesibetsiz omarası hastedi. hindi necebola? (Koca Ahmetlerin münasebetsiz Ömer Ağası hastaydı, şimdi nasıl acaba?)
Komediyi görüyor musunuz? “Acıpayam ilçesine bağlı Otazköy, madem böyle konuşuyor, ağızları ana dilleri budur, şimdi o yöreye, aynı ağızla, aynı dille hitap etmeliyiz. İnsan haklarına saygı böyle olur” diyebilir miyiz?
(SÖZÜN DOĞRUSU KİTABINDAN)