Bugün sınıfa girerken farklı bir öğretim tekniği kullan, öğretmenim? Derse bir şiirle başla; konuyla alakalı elinde bir nesne ile gir ve sınıfa bir soru yönlendir? Otuz saniye sus ve sınıfta bakmadığın göz kalmasın -ben ne bileyim- sınıfın kahramanı sensin öğretmenim, sen körpe yüreklere nasıl dokunulur sen iyisini bilirsin. Öğretmenim silkin ve kendine gel, biz sınıftayız unutma! Aynı malzemeyi on aşçıya verseniz, on farklı yemek ortaya çıkar. Malzeme aynı, şartlar aynı peki yemekler neden farklı, diyemezsiniz. Aşçı sanatkârdır. Yemeğe sadece malzeme katmaz; sevgi katar? Elinin ayarı ve gözünün kararı katar. Anneler evin sanatkârı, yuvanın aşçılarıdır. Yemeklerine laf söyletmezler; çünkü ortada bir sanat ürünü vardır. Yemeğe besmelesini, tecrübesini, emeğini katmıştır. Yemekle birlikte kendisi de pişmiştir. Bir anne, bir kadın, bir eş düşünelim: Koca bir tencere yemek pişirmiş, bir hafta her istendiğinde o yemeği ısıtıp ısıtıp önünüze getiriyor. Siz o evin efradı olsanız bu yemeği her defasında aynı iştahla yer misiniz? Öğretmenler eğer öğretmenliğe başladıkları bilgiyle yıllarca mesleklerini ifa ediyorlarsa yazık bizim yavrularımıza? Mezun olduğu bilgilerle sınıfa giren öğretmen ne kadar bilgili olursa olsun, zamana yenik düşen modeli eski araçlar gibi tıkanmaya, yıpranmaya başlar. Değişen ve gelişen dünyada yerinde saymak geriye gitmektir. Çünkü hiçbir çalışma yapmasanız da hayat yerinde durmuyor. Teknoloji, bilgi, bilim değişiyor, her geçen gün yeni icatlar yeni buluşlar, yeni yöntemler eğitimde kullanılıyor. Biz hala ?Salla başı, al maaşı; eski tas, eski hamam? nakaratını her günümüzün sonuna ekliyorsak vay gençliğin haline? Öğretmen sanatkardır; her gün bir cana dokunur, her gün onlarca gönle girer. Eğer öğretmenlikten zevk almak ve şevk duymak istiyorsa bir insan, cana dokunmalı, gönle girmelidir de? Bunu yapabilmenin yolu her dem yenilenmeden geçer. Eğitime gönül verenler, bilgisini ve tecrübesini her gün yenilemeli, yeni fikir ve bilgilerle donanmalıdır. Yeniliğe açık olmalı, dersiyle ilgili her türkü kaynağı, materyali, yeniliği takip etmelidir. Aksi halde bir öğretmen, aynı dersi her yıl aynı esprilerle ve aynı örneklerle anlatıyorsa hazırı tüketir ve bitmişlik sendromu yaşar, heyecanını kaybeder. Öğretmenlik iyi bir okur olmayı gerektirir. Branşı icabı zerreden kürreye her nesneyi okumalı, derse gülerek, bilerek girmelidir. Öğretmen, okuduklarımızı kendi potamızda eritip öğrencisine özgün bilgiler sunmalıdır. Yer yer aynı dersi işleyen meslektaşlarını dinlemeli, onların tarz, yöntem, usul ve üsluplarından yararlanmalıdır. Mesleğini hayatını merkezine alan ve yaptığı işi yüksek bilinçle icra eden her eğitimci çocukların gözlerindeki ışığı görür, yüreklerindeki çıngıyı fark eder; böyle bir mesleği icra ettiği için daima Mevla´ya şükür makamında olur. Bir adam doktor olsa hastalarla, polis olsa suçlularla ilgilenmek zorunda kalır. Oysa öğretmenler çok şanslıdır, onlar dünyanın en heyecanlı yürekleriyle ve en parlak fikirleriyle ve binlerce çakmak çakmak ışılayan gözleriyle birliktedir. Bunu veren Mevla´ya şükretmemek düşer bizlere?Öğretmenim her doğan gün birlikte gelişelim, gel beraber Mevlana´ya kulak verelim: ?Her gün bir yerden göçmek ne iyi Her gün bir yere konmak ne güzel Bulanmadan, donmadan akmak, ne hoş! Dünle beraber gitti cancağazım, Ne kadar söz varsa düne ait Şimdi yeni şeyler söylemek lazım...?