12 Eylül bitmiş, ANAP gelmiş gitmiş, Şapka Çankaya’ya konmuş…
Çok şey olmuştu evet…
Bizler de yaşlanmıştık.
Ve derken RP iktidardaydı…
Tam bir bolluk iktidarıydı, halkın yüzü gerçekten gülüyordu.
Doğrusu bizim de yüzümüz gülüyordu. Milli Görüş iktidarı, koalisyon da olsa “Erbakan Başbakan” idi, slogan gerçek olmuştu.
Kısa da sayılmaz iki buçuk sene belediye hayatım oldu, müdür olmuştum…
Otuz üç yaşındaydım ama kalan müdürler çok gençti, 12 Eylül öncesinde çocuktular. Ağabey idim ama bir şeyler ters gidiyor, anlatamıyordum.
İktidar denilen şeyin Milli Görüşçülere neler yaptığını gördüm. Herkes birbirini tepeliyor, hariçten bazı adamlar ise üstümüze oturtuluyordu. Sekiz yıllık işsizlik dönemi yormuş, “Hadi bir dergi çıkaralım!” demeye takatim yetmiyordu. Oysa İhtilal dönemi istifa etmiş ve Gurbet dergisini çıkarmıştık. Çok sorgulandım, Temeltepe’de sabahladım ailemin bile haberi olmadı; off bile dememiştim.
Buralardan kaçmak gerekti.
Denk geldi ve üniversiteye kaçıvermiştim…
Hayattan kaçanlar için ne ideal bir yerdir bilemezsiniz akademi…
Sosyal hayatla bağımı, merkezden ve özellikle kentin yeni ve islamcı eşrafının uzağında tutuyordum, hâlâ öyleyim. Kenarda kalan mekânlar, ameleler kahvesi, ihtiyarlar çay ocağı gibi yerlerdeyim. Bir tek islamcı ve eski dostların olduğu bir vakfa haftada bir çaya gidiyordum, ayaklarım ise ne yalan söyleyeyim geri çekiyordu. Yemek, içmek ve hazır RP iktidarı varken nerelerden ne çıkarabiliriz hesabı hâkim olmuştu; islamî kelimesine kıyamam, bu manzaraya: Alaturka hedonizm diyelim. 28 Şubatı artık çocuklar bile biliyor, dün herkes bunu yazmıştı zaten. Ben “29 Şubat Darbesi”ni anlatayım.
29 Şubat, sözün gelimi, aslında o sene Şubat 29 mu çekmişti hatırlamıyorum, şu an bakıp öğrenebilirim ama önemli değil. Çünkü 29 Şubat takvimlerden bir gün değil, 28 Şubat sonrasının başlangıcıdır.
“Alaturka hedonistler” şehrin kreması sayılacak insanlardı, çoğu darbenin şiddetiyle korkmuştu. Ben bu korkuya hak verdim hep, çünkü gün geçtikçe baskı şiddetini artırdı, çoğu da yürekli arkadaşlardan olan insanlar fena hırpalandı. Aslında kısa bir zaman sonra bu endişelerin yerini “bekleyiş” aldı, çünkü darbeciler her kademede maskara olmaya başlamışlardı. Ben de çok sıkıntılar yaşadım ama önemsemedim, 12 Eylül’de çünkü daha ağırlarını yaşamıştım. O günlerde tek dostum Ayşe Şasa idi… Ayşe abla merhume her akşam arıyor ve yarım saati aşan telefon konuşmalarıyla birbirimize destek oluyorduk; herkesler bilmez, o benden çok daha dertliydi.
Beni yıkan, yıldıran, umudumu örseleyen 28 Şubat darbesi olmadı hiçbir zaman. Bizzat darbenin mağduru olanların değil, darbe olmasaydı kazanacakları makamları kaybeden, RP iktidarıyla yaşanan refah ve zenginliği riske giren insanımızın eyledikleriydi. Önce vakıfta azıcık müslümanlık hissettiren tefsir dersi buharlaştı. Sonra, hakarete varan Erbakan eleştirileri süratle başladı, darbeciler neredeyse unutulmuştu. “Erbakan çok ileri gitmişti, Şevki Yılmaz’dan başka adam mı yoktu, bunlardan bir şey olmazdı” gibi sözler, midemi, ağzıma getiriyordu.
Çoğunluk böyleydi…
Azınlık olsaydı ağzımı bile açmazdım yıllar sonra hele hele hiç…
Uzatmıyorum, uzaması da acı verir…
O günlerde sadece bir dostuma mütalaamı söylemiştim, yüzü kızardı.
Demiştim ki: Aslında iki darbe yaşadık, biri 28 Şubat, biri 29 Şubat. 28 Şubat’ı kimlerin yaptığı malum, din düşmanlarıydı. 29 Şubat’ı ise RP’nin yükselişiyle dine dünya için dostluk gösterenler yaptı…
28 Şubat’ta dik duranların da elbet büyük bir bölümü haklarına kavuştu, bazıları hâlâ mağdur. Ama Ak Parti’nin kuruluşuyla, 29 Şubat darbecileri birden bire canlandılar ve kesinlikle başköşelere kuruldular. Çoğunun cemaziyelevvelini de bilirim.
Tayyip Erdoğan, darbeciler karşı kendisine yardım etmedikleri şikâyetinde bulundu ya, bu güruh onlar işte. Gezi meselesinde acayip tedirgindiler, 17 Aralık darbesinde ise aynen Erbakan Hoca’ya yaptıkları gibi “Yahu Tayyip de…” diye başlamıştılar. Onu da söyleyeyim, Tayyip Erdoğan iktidara gelir gelmez yine bir vakıf kurdular, süper light… Tefsir dersi şöyle dursun, çağdaş yaşamı sevenler derneğinden tefrik edilecek hiçbir alametleri yok.
FG örgütünü İslamcılık tartışmalarının dışında tutuyorum, eskiden beri de öyleydim; onlar ayrı bir kategoridir ve bu konuda zaten yazmıştım. Yazdığımı da güzide bir gazetemize meccanen yollamıştım, millet okusun diye. Editörümüz(!) yayınlamadığı gibi, cevaba tenezzül dahi buyurmamıştı. Galiba şimdi de iktidardan aday adayı; doğrusu ben fotojenik buluyorum milletvekilliğine çok yakışacaktır. Dileyene yeniden okuturum o yoğun emek verdiğim yazıları.
Sözüm İslamcılara, kaç kişi ve neredeyseler…
28 Şubat oldu bitti, baş aktörlerinin çoğu da öldü gitti…
29 Şubat Darbecilerini hiç fark ettiniz mi?
Hâlâ içimizdeler…
Koynumuzdalar hattâ.
29 ŞUBAT
Berat Demirci
Yorumlar