Safahat yedi kitaptan oluşur. Safahat´ın altıncı kitabının ismi Asım´dır. Asım manzum hikayedir, bir başka ifadeyle diyaloglardan oluşan bir romandır. Bir tarafta Akif´in babası İpekli Tahir Efendinin talebesi, Akif´e de ?Hocazadem? diye hitap eden Köse İmam ve Akif; diğer tarafta her ikisinde oğulları vardır: Akif´in oğlu Asım, Köse İmam´ın oğlu Asım. Eser bu dört kişi etrafına şekillenir. Akif hayal ettiği gençlik hakkındaki düşüncelerini Asım kitabında bizlere manzum biçimde anlatır. Gençliği Asım´la somutlaştırır.
Eserde dört kişi konuşur.
Hocazade: Mehmet Akif
Köse İmam: Ali Şevki Hoca (Mehmet Akif´in babası Tahir Efendi´nin öğrencisidir.)
Asım: Köse İmam´ın oğlu (Akif´in de dostu olan Köse İmam´ın gerçekte bir oğlu yoktur. Akif o kadar güzel yüreklidir ki çocuğu olmayan adama hayali de olsa bir evlat hediye eder: Asım.)
Emin: Hocazade(Mehmet Akif´in)´nin oğludur.
Akif gençlikle ilgili düşünceleri şiir boyunca dile getirir.
Asım´ın neslinin kalbi imanlı, aklı selim ve pazusu güçlüdür.
Asımın nesli kendini vatanına, bayrağına, dinine, namusuna ve istikbaline adamıştır. Üzerindeki bedbinliği, tembelliği kaldırıp atan bu nesil, korku nedir bilmez. Bu gençlik, umutsuzluk ve çaresizlik çemberini paramparça etmiştir. Bu nesil; Çanakkale´de, Kutu´l Amare´de, Kurtuluş Savaşında makus talihi yenmiştir.
Asım; umursamazlığı, vurdumduymazlığı, ?Adam sende!?ciliği, laubaliliği, ahlaksızlığı lügatinden kovmuştur. Roman boyunca görürüz ki Asımın bunlara hiç tahammülü yoktur. Varsa bir olumsuzluk onu hemen ya diliyle ya da eliyle düzeltir. Bu delikanlı tavra, kaba güce dayanan ikaza Akif yer yer müdahale eder. Kabaran heyecan dalgası Akif´in tavsiyelerine bırakır. Milleti refah ve aydınlığa çıkarabilmenin tek şartı çalışmaktır. Çalışmak için de içimizdeki ümit kıvılcımını ateşlememiz gerekir. Bu ümit şimşeği Çanakkale´de olduğu gibi hem gönlümüzü hem aklımızı tutuşturmalıdır. Çanakkale ruhu bir meşale gibi geleceğimizi aydınlatmalıdır. Bu kıvılcımı meşaleye çevirecek güç elbette ki bilgidir.
Pınar, menba, kaynak, nafi sular... Akif´in dilinde bilgi için kullanılan sözcükler bunlar. Bu milletin bilgi pınarları gençlerin çabasıyla gürleşecek, çalışmasıyla gürül gürül akacaktır. Asım bu milletin yazılımında olan hasletleri bilim ve fenle tekrar şaha kaldıracaktır.
Akif mutlu günlerin hayalini kurarak ilim öğrenmek için Asım´ı Berlin´e okumaya gönderir ve der ki:
Arasan:Hepsi beş on maskara ferdin hüneri!
Bu cihetten, hani, hiç yılmasın, oğlum, gözünüz;
Sâde Garb´ın, yalınız ilmine dönsün yüzünüz.
O çocuklarla beraber, gece gündüz, didinin;
Giden üç yüz senelik ilmi sık elden edinin.
Fen diyarında sızan nâ-mütenâhî pınarı,
Hem için, hem getirin yurda o nâfî suları.
Aynı menbaları ihya için artık burada,
Kafanız işlesin, oğlum, kanal olsun arada.
 
Sen geçenlerde demiştin ki:
" Yazık hâlâ biz,
Dünkü ilmin bile bîgânesiyiz, câhiliyiz.
İşte fıkdanı bu ihmâl edilen ma´rifetin,
Nesli bir acze düşürmüş ki, bugün, memleketin,
Bir yığın kuvveti var, hem ne tabiî de, henüz,
Biz o kuvvetlere eller gibi hâkim değiliz!
Yarının ilmi nedir, halbuki? Gayet müdhiş:
"Maddenin kudret-i zerriyyesi" uğraştığı iş.
O yaman kudrete hâkim olabilsem diyerek,
Sarf edip durmada birçok kafa binlerce emek.
Onu bir buldu mu, artık bu zemin: Başka zemin.             
Çünkü bir damla kömürden edecekler te´min,                       
Öyle milyonla değil, nâ-mütenâhî kudret!.."
 
 
İbret al kendi sözünden, aman oğlum, gayret!
Bir yılın var daha zannımca?
- Evet.
- Bak, ne kolay!
Lâkin ihvân-ı kiramın?
- Çoğunun altışar ay.
- Hep giderler ya, beraberce?
 
- Giderler, ma´lûm.
- Hepsinin mesleği sağlam mı?
- Evet, müsbet ulûm.
- İnkılâbın yolu madem ki bu yoldur yalınız,
"Nerdesin hey gidi Berlin?" diyerek yollanınız.
Altı ay, bir sene gayret size eğlence demek...
Siz ki yıllarca neler çekmediniz, hem gülerek!
Hani, bir ömre bedeldir şu geçen her gününüz;
Bir gün evvel gidiniz, bir saat evvel dönünüz.
Şark´ın âguşu açıktır o zaman işte size;
O zaman varmanın imkânı olur gayenize;
O zaman dinlerim artık seni, Asım, bol bol...
- Yarın akşam gideriz.
- Öyle mi?Berhurdâr ol.