Ölüme de artık fazla zaman ayıramıyoruz…
Göçenin üstüne toprak atılırken çok az adam ölümü ve ötesini tefekkür ediyor…
Bazıları koyu muhabbete dalıp tilaveti bile dinlemiyor, ellerde cep telefonları, mesajlaşmalar son sürat…
Sırf orada duran “diriler”e okunan Kuran’a çoğumuz lakaytız. Yine bir avuç mahalleli toprak atıyor, kemal-ı ciddiyetle son görevlerini ifa ediyor. Sayıları süratle kabaran orta sınıf ve onların yakın temasta olduğu kerli ferli zevat, sanki dünyevî işlerin bir uzantısı olarak oradalar.
Cenaze cemaati mahalle ve eş dost sınırlarını taştı; iş çevresi, sosyal çevreler, statüye göre artan şahıs kadrosu mesafeli bir biçimde kabrin çevresinde kümelenmeye başladılar. O kadar çok özel araba gelir oldu ki, artık belediye otobüslerinde oturacak yer bulabiliyoruz. Hâl böyle olunca, başsağlığı için mahalle mescidine gitmek yerine; hemen hoparlörle ilan edilen bir mıntıkaya cenaze sahipleri diziliyor ve sırayla taziyet bildiriliyorlar.
İzdiham da orada başlıyor…
Az önce ve kabristanda belki de öğlen yemeği, ilkindi çayı için yahut iş görüşmesi için randevulaşan “aylaklar sınıfı”, çevik hareketlerle sıra kapma yarışına giriyor. Ezilmek tehlikesi bile atlatabilirsiniz, “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler…” deyin ve sakin olun. Ben öyle yapıyorum, göze batmayan bir köşede bekleyip, başsağlığı diledikten sonra yavaş yavaş ayrılıyorum.
Olup olacağımız hal belli, yol belli, yolun sonu belli; peki bu telaş ne?
Ne olacak, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya koşuyoruz, sadece dünyaya…
Topraklar başına vay deli gönül.
BAŞSAĞLIĞI İZDİHAMI
Berat Demirci
Yorumlar