Dört ay askerlik yaptım, tafsilata girsem bitmez; nizamiyeden giriş ile başlarım, çıkıştan sonrası da sürer gider? Terhis olduğumda keşke bizi ara ara silahaltına alıp, yeni savunma tekniklerini anlatsalar, sabah sporu yapma imkânı bulsak demiştim. Altı yedi sene sonra sivil savunma uzmanı olarak Temeltepe´ye çağırdılar, biraz talim fırsatı buldum. Piyade tüfeğiyle atış yaptım, iddiaya da tutuştuk; kazandım? İyi atarım(!), üç santimlik üçgen çizdim. Talimli olduğum söylenemez, benimkisi tamamen ırsiyete dayalıdır ve ocaktandır? Eski kuşakların askerlik hikâyesi ise roman olsa dört cilde sığar mı, bilmem. ?Asker millet? olmak da, böyle bir şeydir. Gerçi, bu işlerin rengi artık kökten değişmiştir, derin mevzudur, girmek istemem.
Efendime söyleyim, bölük komutanımız bir kurmay kursuna gitmişti, vekili taze mezun bir teğmen idi. Zıpkın gibiydi, her an takipteydi, nereden çıkacağı da belli değildi. Bize sıkı tembihatlarından biri, koğuştaki dolaplarımıza hiçbir şekilde yiyecek ve gıda maddesi bulundurmanın yasaklığıydı. Biz talimgâhta iken, komutan dolaplarımızı didik didik aramış. Geldi ve bir silah arkadaşımızı yanına çağırdı. Çok saygı gösterdiğimiz, yüksek ilim sahibi, bir imam arkadaştı. Pek de takva idi. Molalarda biz Sivas ekibiyle kilimin dört ucunu suya verip, erkek fıkralarıyla gülüşürken, o bir ağaca sırtını verir Kur´an okurdu.
Kısa künye ile selam verdi ve komutan sertçe sordu?
? Senin dolabında ne vardı?
Arkadaşımız, sanki gurur duyar gibi:
? Kur´an-ı kerim vardı komutanım!
Dedi.
Biz ise tedirgin olmuştuk, devir darbe devri, ne çıkacak diye endişeliyiz? Komutan sinirlendi ve yine de ağır sözler etmeden:
? Kuran-ı kerime söz söyleyenin ağzını önce ben yırtarım, dolabında bir Kur´an, on paket soğuk nevale var? Defol sahtekâr!
Dedi... Onun vaziyetini bir anlayın, sonra dönüp bir de bizim halimizi düşünün?
Sözü şuna getiriyorum: kul kusurdan hali değil ama kusurunu tek meziyeti olan ?dindarlığı? ve ?dinî bilgi?sinin arkasında gizleyenlerin haddi hesabı yok. Bunun adı, cahillerin din istismarı değil, tahsilli adamların cehaletedir. Cehalet ise öyle bilirim ki: ya elan vahşet; ya vahşete uzanan yoldur?
Efendime söyleyim, sonra bir de tırnaktan atma bir onbaşı vardı? Bir Pazar günü, kışlaya yine ?Aç Aç? gelmişti. Tahmin ediyorum şu anda ağzımın içine bakıyor ve ?Eeee!? diyorsunuzdur?
Sabredeceksiniz? Sabrın sonu kimine selamet, kimine melamettir?
BİR ASKERLİK HATIRASI-1
Berat Demirci
Yorumlar