Popper, Amerika´yı ve Büyük Britanya´yı ?Açık Toplum? adına ümit ve heyecanla yâd etmişti. Çünkü bu mühim filozof, Adolf Hitler zamanını yaşamıştır. Führer´in adı anıldığında imgesi her tarafı kuşatır ve herkes ?Heil? deyip ayağa kalkarak selama durur. Ne başka bir imge vardır ne de simge; şefin bıyıkları her tarafa batmaktadır. Popper, ?Açık toplum? derken ve en olmayacak iki ülkeyi umut verici bulurken bir gerçeği değil temenniyi dile getirmiştir. Popperperest de, ?Açık Toplum? mühendisi de değilim. Yaşadığı çağa tanıklık eden bir düşünürün fikirleri önemlidir; İslam ülkelerinin ve hayati merkezimiz olan Türkiye´nin farkını idrak etmek ise daha önemlidir. İslam toplumu, insanların açık muaşeretle birbirine bağlandığı bir bütünlüktür. Demokrasi kuramlarına ilavede bulunmak gibi bir misyonun değil, ülkem için bir vizyon arayışının peşindeyim.
Popper siyaset kuramını oluşturulduğunda, Demokrasi-faşizm matrixinden haber yoktu, ?Matrix? filmi de çekilmemişti. Aslında bugün ?Açık Toplum? umudu Türkiye başta olmak üzere, Popper´in tanıyamadığı ülkelerdir. ABD, uygarlık tarihinde metazori misyon üstlenmiş, eklektik bir sosyo-politik makinedir. Henüz insanlık hayrına, iyi-kötü polislik dışında memnuyet verici bir vizyonu olmamıştır. Coca-cola, Marlboro, Rock´n Roll´dan sonra insanlık âlemine ve özellikle bizim coğrafyamıza en büyük katkısı(!) ise demokrasi -faşizm matrixi olmuştur.
Tüm dünyada sömürge olan yahut sömürülmesi hedeflenen her ülkede uygulamaya sokulan bu yönetim tekniğinin mucidi Amerika´dır. Matrix´in Türkiye ayağı, ABD´nin ikircikli politikalarından kuvvet almakta; sivil darbeciler daima kendilerine tetikçilik yapacak zinde kuvvetleri tahrik etmektedirler. Demokrasi imgelerin ve simgelerin özgür olduğu ve özgürce yarıştığı rejimdir. Bu özgürlük olmayınca, beynelmilel şebeke devreye girerek, halkı ve halkları birbirlerine kırdırmaya yönelik simgeler oluşturmakta güçlük çekmemektedir. Kimse ne olduğunu anlamadan, kendini bir simgenin altında bulmakta ve işin garibi dezenformatif yönlendirmelerle sahiplenmektedir. 
Türkiye seçkinlerinin henüz farkında olamadığı bir vizyonu sadrında barındırmaktadır. Amerika´nın kuruluş macerası toplam beş asırdır, bizim sadece Anadolu tarihimiz on bin seneyi aşar. ?Yeni dünya düzeni? belki misyon ama asla  vizyon bağışlamaz. Liderlerimizin, bilim ve kalem erbabının, müteşebbislerin, Türkiye´yi seven her meslek ve meşrepten insanın demokrasi-faşizm matriksinden başlarını kurtarıp, kendilerine bütün dünya insanlarına umut zerk eden bir vizyon belirlemeleridir. Konjonktüre göre konum belirlemek, tarihin yalnızca figüranı, çoğunlukla da seyircisi olmaktır.
Demokratik-laik hukuk devleti kendi için simge üretmez yahut üretilmiş bir simgeyi alamet-i farika olarak seçemez, çünkü onun varlığı farklı simgelerin (alamet-i farikaların) garantisidir. Darbeler irtica gibi imgeler üzerine kurulmuş, Menderes, Erbakan, Erdoğan gibi simgeleri hedefe yerleştirerek; insanların görüş alanını daraltmıştır. Demokrasinin insanı insanın şerrinden koruyabilmesi için, imge ve simgelerin özgür iradelerin tercihine bırakılması esastır. İnsanın imge ve simge oluşturma özgürlüğü yoksa, eyleme özgürlüğü simülasyondur. Demokrasi: bir put olmadığı gibi, put yontma işi de değil; mükemmeli aramaya imkân tanıyan rejimdir. Rejim şöyle dursun; Mükemmeli aramaya imkân vermeyen bir sisteme demokrasi denilmesi: demokrasi-faşizm matrixinin ta kendisidir. Laisistlerin sahte iddiaları ve laisizmin ideolojik konumu, mahut matrixin besleyicisidir. İnsanı insana karşı koruyabilecek yegâne dünya görüşü İslamdır. İslam ülkelerine düşen görev kendilerini keşfetmek, geleceğin dünyasına taşımaktır.
Türkiye, demokrasi-faşizm matrixinin en ağır zayiat veren kurbanlarındandır. Her darbe bir nesli mahvetmiş, en büyük yarayı da ordu ile milleti ayrıştırarak açmıştır. 15 Temmuz bu serinin sonuncusudur; demokrasi-faşizm matrixi uygulamalarını seri film sayarsak: Matrix-4´tür. Bugünün en önemli sorusu, ?Bu matrixten nasıl çıkabiliriz??dir ve sözle verilecek bir cevabı yoktur. Sivil anayasa, üniversitelerin düzeltilmesi emareleri, başkanlık sistemi ve daha pek çok şey, matrixten geçinen iç ve dış mihrakları fena halde rahatsız etmiştir.
15 Temmuz sonrası, yalnız bugünkü siyasi iktidarın değil, gelecekteki iktidarların da muktedir olup olamayacaklarını belirleyecek ?çatallama noktası?dır. Sayın Cumhurbaşkanı başta olmak üzere, bu sonuncu ve en vahşi demokrasi-faşizm matrixi hamlesini savuşturanların kazandıkları tam anlamıyla bir muharebedir. Ama karşı taraf, bozulan yahut işlemeyen matrixini onarmaktadır ve yeni hamleler peşindedir. Akla hayale gelmeyecek yolları deneyeceklerdir. OHAL sadece hukuk içinde bir uygulamadır. Ülkeyi haberdar etmek, her alanda ?Seferberlik Ruhu?nu diriltmek ve diri tutmak şarttır.
Bugünler çok önemli günler; hem bizim için, hem de düşmanlarımız için! 15 Temmuz, dış ve iç düşman ayırımının ne kadar yapay ve gereksiz olduğunu da bize öğretmiş olmalıdır.