Ama bu anlatımlar sırasında toplumun aile yapısının bu noktaya nasıl geldiği noktasına hiç bakıldı mı? 
Sosyal, kültürel etkenler göz önüne alındı mı?
Çünkü, aile denilince artık bırakın 100 yıl, 50 yıl, 20 yıl öncesini, artık dün ile bugünün mukayeseleri artık ele alınmaya başlandı, bunun farkında mıyız?
Çünkü toplum artık bir aile olarak görülmüyor ne yazık ki! Aileler artık bir tüketim toplumu olarak görülüyor ve çok acımasız bir şekilde aileler cidden yok ediliyor.
***
Eskinin tabirinde “ocak” kavramı vardı. İç ısıtıcı bir şekilde dile getirilen “ocak” kavramı. Kötü bir olayın ardından “ocağıma ateş düştü!” derken, içteki sıcaklığın yanarak yok olmanın adıydı. İç yangısının felakete dönüşümü ancak böyle izah edilebilirdi.
“Yuva” kavramı da, damı olan bir gayrimenkulün anlatımından çok yine hane halkının sıcacık olmasının bir kavramına işaret ederdi… Kuşların yuvası vardı, insanların da tabii olarak yuvası olmalıydı, nezaketen…
Kadınlar eşlerine “koca” derdi, erkekler de eşlerine “karı” derdi…
Niçin?
Çünkü erkek koca bir dağdır: Kocadır… Ve o koca dağda başı karsız değildir, oda kocanın karıdır!...
Bakar mısınız şu inceliğe…
Ondan dolayı nikah memuru der ki: “Sizi karı-koca ilan ettim!”…
Bu söz bir çok kimse için çok banal, çok yoz geliyor değil mi? Ama şu inceliğe bir bakar mısınız?
Derler ki; Cengiz Han kurmaylarına sorar: “Ben sizin neyinizim?” Derler: “Han’ımızsın” Ve yanındaki eşini gösterir Cengiz Han: “Bu da benim Han’ım”…
Ondan dolayıdır ki erkek Han, kadın da Hanımdır…
***
Deyimler, terimler, anlamlar, manalar kaybolunca olan ocağa oldu, yuvaya oldu…
Şimdi familya olduk, mana bozuldu, sihir bozuldu…
Aile denildi, toplum olduk, kapitalizmin pençesinde birey olduk, tüketici potansiyeli olduk… Sonrasında banka kartlarına yüklendik, çılgın birer tüketici olduk, evlere ateş düştü, ekonomik buhrana sürüklendik, kavgalar oldu, saygılar kayboldu, aileler mahkemelere düştü!..
***
Ya çocuklarımız…
Sosyal Hizmetler açısından köyden kente hızla göç olması işsizliği artırmış, sonucunda boşanmalar çoğalmış, aile birliğinin bozulmasına bağlı olarak çocuklu ailelerde sosyal hizmetler bağlamında ‘korunmaya muhtaçlık’ durumu ve beraberinde yapılan ekonomik destekler ve yardımlar vatandaşta ‘maaş’ algısı oluşturmuş bu da insanları tembelliğe itmiştir.
Özellikle kentleşmenin ve komşuluk ilişkilerin zayıflaması sonucu çocukların güvenli vakit geçirebileceği sosyal etkinlik alanları ve parklar denetimsiz, bakımsız ve güvensiz bir duruma gelmiştir. Yine asayiş anlamında suç çeşitliliği ve sayısı da artmıştır.
Çocuğa yönelik suçlarda da bir artış görünmektedir. Aile yapımızı tehdit eden aile içi geçimsizlik, boşanma, çocuk yaşlarda sigara ve alkol kullanımı, madde ve internet bağımlılığı, erken yaşta ve zorla evlilik, kaçarak evlenme gibi birtakım sorunlar yaygınlaşmaya başlamıştır.
İşsizliği önlenmesine, istihdama yönelik yatırımların yapılmasına, kadın, genç kız ve erkeklerin sağlık, ev ekonomisi gibi alanlarda gelişimlerine yönelik eğitim çalışmaları düzenlenmeli.
Bu çerçevede, artan aile içi sorunlara karşı Aile Danışma Merkezleri, engelsiz Park Projesi gibi ‘Engelsiz Kafe ve Kütüphane, yaşlıların günlük yaşamlarını kolaylaştıracak her türlü konfor ve kolaylığın sağlandığı bir ‘Yaşlılar Köyü’, çocukların ekranlardan uzaklaşarak eğlenceli vakit geçirebilecekleri ‘Tema Park’lar kurulmalıdır.
Evet, Diyanetin başlattığı çalışma güzel ama gelin bu sorunları bir gözden geçirelim, gelin bu sorunların çözümüne el atalım…
Bakalım ondan sonra tekrar nasıl aile olunur, nasıl yuva olunur, nasıl ocak olunur bunu hep beraber görelim…