Önceki yazımda yanlış bulduğum tefsir yöntemlerinden bahsetmiş, Pakistanlı alim Fazlur Rahman´ın benimsediği -benim de doğru bulduğum- yöntemi anlatıp değerlendirmeyi bugüne bırakmıştım. Merhum Fazlur Rahman´a göre metni (Kur´an´ı) anlama, ?sağlam, bütüncül ve kapsamlı bir yöntemle metnin içerdiği esas manayı, mesajı keşfetme´dir. Bugün Müslümanların ?Kur´an´a göre yaşamak? için yapmaları gereken, Kur´an´ın geldiği çağ ve toplumdaki her uygulamayı (mesela kölelik düzenini) mutlaklaştırıp bugüne taşımak değil, önce Kur´an´ın o günkü hayatın problemlerine hangi çözümleri getirdiğini bütün bağlantılarıyla inceleyerek bu çözümlerin, hükümlerin arka planındaki ?neden?leri görmek ve bu nedenlerden genel ilkeler çıkarmak; ikinci olarak da Kur´an´ın geldiği zamanda gözettiği bu ilkeleri ve değerleri (mesela kölelik örneğinde insan onuruna saygı, adalet ve merhamet, çalışanıyla külfeti ve nimeti paylaşma, özgürleştirmeyi destekleme vb. Kur´ânî ilkeleri) şimdiki hayatımıza taşımaktır. Böylece Fazlur Rahman, kendi yorum yöntemini iki adımla formüle etmiştir: 1. Önce Kur´an´ın indiği zamana gitmek. Bu aşamada Kur´an metninden ve diğer bilgi malzemelerinden Kur´an´ın o günün belli ve somut tarihî meselelerine ne tür çözümler getirdiğine bakarak o çözümlerde gözettiği ana ilkeleri ve değerleri buluruz. 2. Oradan tekrar zamanımıza dönmek. Bu aşamada ise bulduğumuz ilkeleri ve değerleri bugünün hayatına taşıyarak, şimdiki sorunları o ilke ve değerleri gözeterek çözeriz; böylece Kur´an´ı hayatımızla tekrar buluştururuz. Öyleyse ?Kur´an´a göre yaşamak?, o gün -mesela- kölelik vardı diye o düzeni bugün de yaşatmaya uğraşmak değil, o günkü sosyal ve ekonomik yapının, kültür ve geleneklerin bir gerçeği olan bu düzene dair Kur´an´ın koyduğu hükümlerin arkasındaki genel ve mutlak ahlâkî ve insanî değerleri tespit ederek bunları çağımıza taşımaktır. Böylece günümüz Müslümanı hem kendi gerçekliği olan çağıyla çatışmayacak hem de Kur´an´ın ilke ve değerlerine göre çağımıza ilham verici bir hayat (siyaset, hukuk, ekonomi, sosyal ilişkiler, uluslararası ilişkiler, insan hakları?) düzeni kurmuş olacaktır. *** Kanaatimce bu yorum yönteminin en haklı ve güçlü tarafı, Kur´an´ın hükümler koyduğu bazı uygulamaların İslam´ın icadı olmayıp, İslam öncesi Hicaz Arap toplumundan geldiği, hatta kölelik gibi bir kısmının o çağların dünya gerçekleri olduğu tespitidir. Kur´an´ın hükümlerini savunma adına bu tezi eleştirenlerin en büyük yanlışı ise Kur´an´ın düzenlediği her uygulamayı Kur´an´ın icat ettiği bir uygulama gibi görmeleri ve bu vahim hatayı iddialarının hareket noktası yapmalarıdır. Halbuki Kur´an ve Sünnet, o çağların gerçekleri olan mevcut sorunlara dair ahlak ve adalet ilkelerine dayanan hükümler koymuştur. O uygulamaların çoğu (mesela kölelik) çağımızda kaldırılmıştır; ama insanın insana kötülüğü devam etmekte olup, aynı ahlak ve adalet ilkeleri gereği, Kur´an´a göre yaşayan biri bugün de böyle zalimane uygulamalara karşı çıkar. *** Bizler (ilâhiyatçılar, alimler, hocalar, din adamları, tarikatlar, cemaatler?) -ya ne yaptığımızın farkında olmadığımızdan ve/veya pozisyonumuzu koruma gibi hesaplarla- en az 300 senedir imkânsızı zorluyoruz; hâlâ 21. yüzyılın Müslüman bireylerine, toplumlarına 7. yüzyıl Hicaz´ındaki formel hayatı dayatıyoruz. Ama üç asırlık tecrübe bunun olmazlığını gösteriyor; çünkü eşyanın tabiatına, sünnetullaha aykırı? Olmayınca da dünya ile çatışıyoruz; dünyaya gücümüz yetmeyince birbirimizle çatışıyoruz. Oysa Yüce Allah aziz Kitabını insanlar birbirini yesinler diye göndermedi; aksine, birbirini yiyenlerin ve bütün zamanlardaki bütün insanlığın -Kur´an diliyle- yollarına ?ışık? olsun, ?kılavuz? (hüden) olsun, kalplerdeki kötülük ve hastalıklara ?şifa? olsun, ?rahmet? olsun; öfkesine kapılıp haksızlık ve zulme sapanlara ?adalet?e çağırsın diye gönderdi. İşte üstlerine ?pozitivist, modernist, reformist? gibi Batılı yaftalar yapıştırılan Fazlur Rahman ve diğerlerinin dediği ezcümle bunlardır.