Geçen haftaki yazıda nezaketin sıkça altını çizmiştim bu yazıda niyetim şudur ki geçen haftaki yazının devamı olsun.
''İnsan insana bir yolculuğa çıktık ve bu yolculuk da yol azığımız nezaket'' demiştim. İnsan nezakete kendi öz benliğinden başlarsa gerisi daha kolay olacak belki de. Bir söz de şöyle okumuştum: ''İnsanların yanında nasıl olduğunuz değil kendinizi nasıl anlattığınız hiç değil, yalnızken nasılsanız siz o kişisiniz.'' O yüzden nezakette önce kendimizden başlamak lazım belli ki. Kendi ile çatışmasını bitiren, eşya ile insan ile tabiat ile arasını düzeltiyor. Dostlarınız vardır kalbinize ılık ılık serinleten, arkadaşlarınız vardır gündemi değerlendirdiğiniz, bir de hasbelkader yollarınız kesişmek zorunda olduğunuz insanlar. İnsan insana ilişkide oldukça zorlandığınız, bazen çaresiz kalırsınız bunca nezaketsizlik karşısında. Sizin öğrendiğiniz doğru şudur: ''Herkes kendine yakışanı yapar!'' Lakin bu tez bazen kendi içinde çürüyor. Karşı taraf ne yaparsam yapayım bu kişi çizgisini değiştirmeyecek hissiyle sizin en hassas yerinizden sizi incitiyor.
''Engin ol gönül engin ol .''dizeleri ile başbaşasınız bir taraftan mırıldanıyorsunuz . Lakin insan oğlunun da sabrının bir sonu var. Düşünüyorum da hâl hatır bilmek ne de değerli bir meziyet, ''hal '' dilinden anlamak. Hatır bilmek için ya da hatırın sayılıyor olmak için yetişkin olmanda şart değil en çok da madem çocuklukta yaşananlar unutulmaz, o zaman en çok da çocukların hatırı sayılmalı belki de. Ben oldukça şanslı bir çocuktum her fırsatta bahsettiğim gibi kocam bir ailede büyüdüm. Kazancıda büyük oldu. Hep iletişime açık oldum, bunun için. Büyüklerin olduğu bir ailede büyümek Adab-ı muaşeret kitabını her gün okumak gibiydi. Samimiyet, özveri, büyük evde büyümek paylaşmayı öğretir insana . El işi yapmayı yengemden öğrendim birlikte büyüdük .Eskiden herkes daha sabırlıydı sanki .Yaz akşamları dantel örme yarışı yapardık. Büyükten sevgiyi, küçükten saygıyı dantel gibide zihnimize ördük. Bu yüzden her şeye rağmen insan iyidir dedik. Sizin nezdinizde tüm fedakarlıkları için bir daha teşekkür ediyorum kendisine... Sizi yoruyor mu bilmem ama “bunca nezaketsizliği hak edecek ben ne yaptım?” derken kendimi çok buluyorum. Sonra da kendimi şunu derken buluyorum, bunca iyinin kefareti olsun. İyiler hürmetine sabretmeli belki de dünyanın hileli hallerine. Güz soğuğu gibi insanın içini soğutan insanlara nispet insanın içini çay gibi.
Yunus Emre ne diyor; ''İnsan iyiliği kadar taşlanır, merhameti kadar dışlanır, kulluğu kadar da sınanır.'' O zaman ney bizim en hassas konumuz ise, ne konuda itina gösteriyorsak sınanacağız. Allah nezaket boyası ile boyanmış insanları bize yaren etsin, etsin ki onlar için efor harcamadan yolumuza devam edelim.
Bir dahaki yazıda buluşmak niyazı ile.