Pencerenin önünde sarı çiçek varsa "Bu evde hasta var... Evin önünde hatta bu sokakta gürültü yapma..." anlamına gelirdi... Pencerenin önünde kırmızı çiçek varsa "Bu evde gelinlik çağına gelmiş, bekar kız var... Evin önünden geçerken konuşmalarına dikkat et ve küfür etme..." anlamına geliyordu... Kız istemeye gelindiğinde damat adayının namaz kılıp kılmadığını anlamak için pantolonunun "diz izine" bakılırdı... Kahvenin yanında su gelirdi... Şayet misafir toksa önce kahveyi alır, açsa suyu alırdı... Ona göre ya yemek sofrası hazırlanır ya da meyve ikram edilirdi... Kapıların üstünde iki tokmak olurdu. Biri kalın biri ince... Gelen bayansa kapıyı ince tokmakla vururdu... Evin hanımı kapıyı ev haliyle bile açardı... Erkekse kalın tokmakla kapıyı vururdu... Evin hanımı kapıyı ya örtünüp açar ya da bir mahremi (kocası vs.) açardı... Peygamber efendimiz (sav) in 63 yaşında vefatından sebep, 63 yaşını geçmiş büyüklerimiz yaşları sorulduğunda "Haddi aştık" derlerdi... Yolda küçük büyüğünün önünden yürüyemezdi... Cuma namazına esnaf -ki kuyumcular da dahil- kapıya kilit vurmadan giderlerdi... Fitre, zekat Ramazan ayından önce Şaban ayında verilirdi... Fakir fukara Ramazan ayına erzaksız girmesin diye... Esnaf Ramazan ayında toplanıp gerçek bir ihtiyaç sahibinin "borç defterini" kapatırdı... Osmanlıda evlerin çatal kapısında (sokak kapısı) ay ve yıldız vardı ve bunun anlamı bu evden birisinin Hacc’a gittiği ve arkadan da “Allah gitmeyenlere de nasip etsin” duaları edilirdi. Toplumda selam herkes tarafından alınır, verilirdi. Çünkü selam almanın ve vermenin önemini Peygamber (SAV) terbiyesi ile yetişmiş toplum bilirdi. Günümüzdeki gibi zorlama bir şekilde selam verene “merhaba” denmez, selamın ne kadar anlamlı ve değerli olduğu bilinirdi. Mahalleye yeni bir komşu gelirse diğer hanımlar ona hoş geldiniz’e gider, çocuklar için ailelere iltifatlar edilirdi. Evin çocukları büyükse onlara el işlemeli tablo götürülür ve bu tablolarda el işi işlenmiş ayetler bulunurdu. Mahallede birisi öldüğünde, cenaze evine ilk önce kıble istikametindeki komşusu, daha sonra sırasıyla diğer komşuları yemek verirlerdi. Kimse eğlenmez, komşunun üzüntüsü paylaşılırdı. Günümüzde ki gibi üstte komşusu ölenin altta gazino havası estirilmezdi. Eve gelen misafir evden çıkarken arkasını dönmeden geri geri çıkardı. Kapı eşiğinde ki ayakkabıların ucu evi gösterirdi. Bunun anlamı; “Gidin ama tekrar gelin” demekti.