Ne de çabuk geçmiş dediğimiz o yılı benim unutmam imkansız, şöyle ki: İstanbul’da ki halamla saat 17 Ağustos günü yani Salı gününe girdiğimiz gün saat 00:30 sularında telefonla görüşmüştük. Bir yoğunluk vardı telefonlarda, rahmetli babam o zaman bir rahatsızlanmıştı, ancak fırsat bulmuş halamla gece ev telefonuyla (o zaman cep telefonu ne ki!) görüşmüştük. Rahmetli babamın durumu iyiydi, halama bilgi vermiştim. Halam, “yahu, içimde bir huzursuzluk var niyeyse!” demişti, selamlaştık, hayır dualarını aldım, telefonu kapattım, yorgundum, yattım.

Sabah erkenden annem uyandırdı, çok korkmuştum, babama mı bir şey oldu korkusuyla hemen kalktım, annem telaşlı bir şekilde televizyonu gösterdi, İstanbul yıkılmış, evçler bir hamur gibi olmuş, insanların yardım çığlıkları yürekleri parçalıyordu…

Ne olmuştu öyle, aman ya Rabbi! Kıyametin bir sahnesi olsa buydu mutlaka, küçük bir kıyamet sahnesini seyrediyorduk adeta… Halam aklıma geldi, telefon ahizesine sarıldım, telefonun çalması ne mümkün! Telefonlar kilitli, İstanbul’a uzanan telefonlar kapalı…

Ve resmi kayıtların düşmesiyle birlikte tarihe artık bu deprem şöyle geçmişti:

1999 Gölcük Depremi, İzmit Depremi, Marmara Depremi ya da 17 Ağustos 1999 depremi, 17 Ağustos 1999 sabahı, yerel saatle 03:02'de gerçekleşen, Kocaeli/Gölcük merkezli deprem. Richter ölçeğine göre 7,6 Mw (USGS, Kandilli Rasathanesi) büyüklüğünde gerçekleşen deprem, büyük çapta can ve mal kaybına neden olmuştur.

17 Ağustos depremi tüm Marmara Bölgesi'nde, Ankara'dan İzmir'e kadar geniş bir alanda hissedildi. Resmî raporlara göre 17.480 ölüm, 23.781 yaralanma oldu. 505 kişi sakat kaldı. 285.211 ev, 42.902 iş yeri hasar gördü. 2010 yılında yayımlanan Meclis Araştırması Raporu‘na göre 18.373 kişi hayatını kaybetti. 48 bin 901 kişi ise yaralandı. Resmî olmayan bilgilere göre ise 65.000'den fazla ölü, ağır-hafif 100.000'den fazla yaralı olmuş. Ayrıca 133.683 çöken bina ile yaklaşık 600.000 kişi evsiz kalmıştır. Yaklaşık 16.000.000 insan, depremden değişik düzeylerde etkilenmiş. Bu nedenle Türkiye'nin yakın tarihini derinden etkileyen en önemli olaylardan biridir. Deprem gerek büyüklük, gerek etkilediği alanın genişliği, gerekse sebep olduğu maddî kayıplar açısından son yüzyılın en büyük depremlerinden biridir. Depremin Türkiye'nin önemli bir sanayi bölgesi olan Marmara Bölgesi'nde meydana gelmiş ve çok geniş bir coğrafyayı etkilemiş olması, ülkede büyük sıkıntılara neden oldu.

***

Unutamadığım kareler:

Kağıt gibi yıkılmış evler, yerle bir olmuş koca koca binalar… Sebep, yıkanmamış deniz kumuyla hemhal edilmiş betonlar, zayıf kolonlar. Yani tamamen bina kusurlu, yapılar adeta mezar…

Bir annenin çocuğunun üstünde bir koruma kalkanı oluşturmuş hali ve anne çocuğun o şekilde ölümü…

“Kimse yok mu?!” sesleri…

Yetersiz eleman, ekipler, teçhizatlar, çadırlar ve günah keçisi Kızılay…

Değişik değişik tiplerin İstanbul’a yığılarak “yardıma geldik” derken ki tiplerinden bile talan için geldiğini gösterir kamera kayıtları…

Başka illerden gelen iş makinelerini kullanan adı görevli olan, çeyiz sandıklarını bile talan eden alçaklar!..

Her alanda yetersizlik, kifayetsizlik ve korkunç bir hazırlıksızlık…

***

Aradan geçen yıllarla birlikte büyük bir değişim yaşandı. Binalarda denetim, yönetmelik değişiklikleri, TOKİ’nin dev adımları, kentsel dönüşümler, binaların güçlendirilmesi… Yeterli mi?

Devlet destekleri bence artırılmalı, Belediyeler destek olmalı, bu konuda yaptırım gücü artırılmalı, DASK primlerinin kullanımı dönüşüme yönelik olmalı…

Ve aradan geçen yılların ardından büyük bir depreme (Allah korusun!) hazır mıyız sorusu sorulmalı…

Allah bir daha böyle bir felaketi bize yaşatmasın…