Hasan Dede tekkesinin 1840’lı yıllara ilişkin ziyaretçi defterinin ortaya çıkması ve yeni yazıya geçirilmesiyle gerçek aanlaşıldı. Tekke’yi ziyaret eden Âşıkların şiirleri bu deftere kaydedilmişti. Burada Âşık Veli’ye ilişkin bilmediğimiz pek çok şiir vardı. Gülağ Öz bunları ortala çıkarmıştı. Birisi aynen şöyleydi. 

Mecnunum Leyla'mı gördüm

Bir kerece bakdı geçti

Ne sordu ne de söyledi

Kaşlarını yıktı geçti

 

Soramadım bir çift sözü

Ay mıydı gün müydü yüzü

Sandım ki Zühre yıldızı

Şavkı beni yaktı geçti

 

Ateşinden duramadım

Ben bu sırra eremedim

Seher vakti göremedim

Yıldız gibi aktı geçti

 

Bilmem hangi burç yıldızı

Bu dertler yareler bizi

Gamze okun bazı bazı

Yar sineme çaktı geçti

 

Veli'm eydür ne hikmet iş

Uyumadım ki görem bir düş

Zülfünü kement eylemiş

Boğazıma taktı geçti

 

Bu şiirin kayıtlı olduğu 1840’lı yıllardan çok sonra doğan Gemerek ilçesi Çepni kasabasından İzzetî adlı bir kişi 1852 yılında ölen Âşık Veli’nin şiirini kendine mal etmişti. Ondan dinleyip öğrenen Âşık Veysel de İzzeti’nin sanarak bu şekilde plağa okumuş ve TRT repertuvarına vermişti. İzzet’in çalıntısını bu kez Âşık Ali İzzet kendine mal etmişti. Oysa gerçek şimdi ortaya çıkmıştı.  

Şimdi  asıl konumuza gelelim: 

Âşık Veli, Şarkışla’nın İğdecik Köyünde 1700’lü yılların sonunda doğdu.  Babasının adı Hüseyin, annesinin ki Kamer'di. Ataları Horasan’dan Hekimhan’a, oradan da bu köye gelip konmuşlar. 

Veli'nin hem annesi hem de babası halk şairiydi. . Her ikisi de okuma yazma bilmedikleri için deyişlerini bir deftere, geçiremediler. Köyde bu işi yapabilecek bir kişi de yoktu. 

Âşık Veli, on yaşındayken annesini, çok geçmeden de babasını kaybetti. Onların sağlığında üç-beş parça tarlaları vardı. Ölümlerinden sonra hepsi, çeşitli bahanelerle kapanın elinde kaldı. Kurtarmak için hangi dala yapıştıysa eli boşa çıktı. 

Köy yerinde malı mülkü, sığırı davarı olmayan kimsesiz bir çocuk ne yapar? 

Ancak şunun bunun yanında çobanlık. O da aynı yola gitmekten başka çare göremedi. Ağaların emrinde aylarca ve yıllarca şu dağ senin, bu tepe benim deyip, dolaştı durdu. Bulduysa yedi, bulamadıysa çekti sırtına abasını, koydu başını bir çul yığının üzerine.

Vaktiyle bir aşığa yarı şaka, yarı ciddi, “Bu çevrede neden çok şair yetişiyor? Havasından mı, yoksa suyundan mı?” diye sormuşlar. 

Acı acı gülmüş: “Yoksulluktan, çaresizlikten,” demiş. “En kötüsü de dertten. Efendi, insanı dert söyletir, dert... Sen hiç hali vakti yerinde, zengin bir kimsenin âşıklık yaptığını duydun mu?” 

Öteden beri, Yozgat'ın Muğallı Köyü Türkmenleri yaylak için İğdecik civarlarına gelirmiş. Veli bir ara onlara da çoban durmuş. Yedi sene hizmet etmiş. Ağasının Telli adında bir kızı varmış. Veli ona âşık olmuş. Kızın annesi ve babası durumu anlamışlar. 

Fakat üzerine aldığı her işi kusursuz yerine getiren Veli'yi incitmek istememişler. Tek çıkar yolun, kızlarını kendi seviyelerindeki bir kişi ile evlendirmek olacağına karar vermişler. . Muğallı'lı bir gence Telli’yi vermişler. 

Veli, Telli Kız'ın başkasıyla evleneceğine bir türlü inanamamış.  Daha doğrusu inanmak istememiş. Ne zaman ki göçünü kendi eliyle yükleyip onu yola vurunca, acı gerçeği kabul etmek zorunda kalmış.

Veli, Telli Kız'ı yolcu ettikten sonra söylediği deyişleri ağızdan ağıza yayılmaya başlamış.  Taa Şarkışla'nın Kale köyünde oturan Âşık Kemter'in kulağına kadar gitmiş.  Veli’yi yanına almış, dizinin dibine oturtup âşıklığın bütün kurallarını ve törelerini öğretmiş. Birlikte söylemiş, birlikte çığırmışlar.

Âşık Veli bir gün Tozanlı tarafından gelirken at üstünde kaza geçirdi. Konu komşu tedaviye çalışsalar da ancak bir hafta yaşayabilmiş. 

İğdecik köyündeki mezar taşında 1852 tarihi kayıtlı. 

Yanlışlıkla Dadaloğlu’na mal edilen bir Âşık Veli deyişi ile yazımı  bitireyim: 

 

Dost dost diye hayaline yeldiğim

Dost ise ayırmış özünü benden

Çatık kaşı benlerini saydığım

Dost ise çevirmiş yüzünü benden

 

Hani dost uğruna can baş verenler

Hasseten söylesin gözle görenler

Şimdi bizden yüz çevirmiş yârenler

Evvel seğitmezdi gözünü benden

 

Gözüm yaşı döner m'ola sellere

Bu ayrılık har düşürdü güllere

Evvel aşna idim her bir hallere

Şimdi sakınıyor sözünü benden

…….

Her sabah naz ile gelip geçerken

Doldurup da al badeler içerken

Veli'm eder ak göğsünü açarken

Şimdi nikablamış yüzünü benden